banner238

banner228

banner220

banner245

banner246

banner247

banner288
29 Mart 2024 Cuma

6 ay çakarlı araçla para taşıdık

KARANFİLLER AÇINCA…

04 Mayıs 2016, 12:21

KARANFİLLER  AÇINCA…

Açık pembe papuçlarını giyinmiş sevinçle bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Annesine müteşekkirdi. Yine yapmıştı yapacağını. Mum ışığında bütün gece sandığından çıkardığı tafta kumaşı modelli biçimli kesmiş sabahlara kadar eline aldığı iğneyle şekilli, büzgülü, biyeli, kurdaleli harika bir elbise haline getirmişti. Saçına ördüğü pembe beyaz kareli saç bandıysa cabasıydı. Onu ilk kıskanan komşu kızı Serap olmuştu. “Kız Melek ne bu şıklık? Anam Paris’ten mi getirdiniz bu kıyafeti?” dedi alaycı bir tavırla. “Yok Serap abla annem dikti.” Serap elindeki süpürgeyi bir yere bir duvara vururken saçlarını omuzuna hışımla fırlattı ve” Anladık anan dikti de ay görende sizi Leydi Diyana’yla aynı evde yaşıyor sanacak. Ay oturduğunuz ev belli bu ne lahana bu ne turşu?” Melek karşılık vermeyi çok istese de sesini çıkaramadı. Çünkü boğazı fokurdayan çaydanlık misali düğüm düğüm olmuştu. Karşısında ki kızın kendisinden on yaş büyük olması onun bu kadar cahilce bir tepkiyi göstermesine mani olamamıştı. Titreyen ellerini arkasına saklayarak bir çırpıda oradan uzaklaştı. Serapsa içini boşaltmış olmanın verdiği ferahlıkla evin kapısına yüklendi hırsla çarptığı kapı zonklarcasına yerini aldı.

            O içeriye girdiğinde Melek evin iç merdivenlerini tırmanmış cumbada oturan annesine hararetle olan biteni anlatmaya koyulmuştu. Elindeki patiskayı makasa dürerek çattı kaşlarını Sultan hanım. “Ona neymiş senin elbisenden? Kıskançlık kızım en kötü haslettir. Allah böylelerinin şerrinden emin eylesin. Gel sana bir okuyayım nazarı değmesin pis nefeslinin. Anne sana bir şey daha söylemeliyim ama kızma!” Anasının taze fidanı neye kızacakmışım de hele?” Melek ellerinin ıslaklığını oğuşturarak gizlemeye çalıştı ve “Anne ben avluya girdiğimde çok hızlı koşuyordum ve tam o sırada bir çalıya takıldım.” Sultan hanım gözlerini ayırırcasına iyice açıp incelemeye koyuldu kzını ve “Ne oldu düştün mü yoksa?” dedi. Melek elbisesinin arka tarafını eliyle çevirerek yırtılan kurdelalı fırfırları gösterdi. “Görmedim vallahi Anne.” Dedi. Sultanın canı sıkılmıştı sıkılmasına ama hiç belli etmedi. Zira bunun bir nazar değmesi olduğu aşikardı. “Neyse gülüm, zararı bu kadarda kalsın. Git önce bir yüzünü yıka nazarın gitsin hassaten. Hacı dedeniz bana her zaman derdi ki ”Kızım Sultan bak dinle! Nazar insanın evini yıkarmış. Allah pis nefesten saklasın. Eğer birinin sana bakışlarında haset ve kin sezersen hemen nas, felak ve ihlas surelerini oku! Vallahi ve billahi şu mezarlarda yatanların yüzde doksanı nazardan ölmüşlerdir.”  Eskiden dedenizin bu öğütlerinin değerini anlayamazdım. Ama şimdi gün geçtikçe onların birer elmas birer pırlanta değerinde olduklarını öğreniyorum. Evladım, gel buraya bak annene ne görüyorsun söyle?”

Tabela

     Melek Sultan’ın kollarına attı kendini yüzüne ince bir bakışla derin derin baktı. Bir an için onun içinde fokurdayan duygu seline ortak oldu. Buğulu gözlerinden inen yaşlar tıpkı bahar yağmurları gibi salınmış sağa sola fırlamışlardı. Mazide yaşanan travmaların harabeye çevirdiği bir küskün yüreğin elindeki patiskaya diktiği dantelalarla, kurdelalarla mutlululğun hayalini kurması neden bu denli yadırgansındı ki? “Niye anne niye bize bu öfke? Niye çok görülüyor her şey bize? Ne yapsak suç. Güzel giyinmesek fakirliğimizle alay ediyorlar. Güzel giyinince de ne haddinize? Diyorlar. Bu insanların derdi ne? Anlayamadım. Bak geçen günde Aysel teyze böyle yapmıştı.  Senin bana özenmeni bile laf etmişti. Kendi kendine söylenirken duydum. “ Ay anam bu kadında iyice şaşırdı kendini. Bunadı kızını giydirecek diye. Görende bir şey var diyecek. Ne doğurdun sanki oğlan mı ayol? Altı üstü bir çatlak senin doğurduğun!” diyordu. Ne acayip laflar bunlar. Biz neden hep suçlanıyoruz anne?”

Sultan sırma saçlı meleğini bastı bağrına ve “Kuzum üzülme! Meyveli ağaca taş atan çok olurmuş. Senin annen kimseye laf ediyor mu?” Melek saçlarını okşayan pamuk eli yakalarcasına dudaklarına yapıştırdı ve “Asla! Benim Sultan annem kimselerle iyilik haricinde uğraşmaz ”dedi. Sultan hanım gözleri alev rengine dönene kadar bir ah çekti derinden. Bak kızım babanı kaybettiğimde dünyam yıkıldı. Saçlarımı o gün bugün keserim. Daha bir karış uzanmadı. Çünkü onları beğenen insan yanımda yoktu. Onsuz beni mutlu eden tek insan varsa sensin. Sana özenmem bu yüzdendir. İnsanların bana  da sana da hücumu da bu yüzdendir. Sana dört elle sarılacak biri varsa o da anandır. Anan bu yarım akıllı cahillerle uğraşmak istemiyor artık. Onların sana sıçraması da bu yüzden. Çünkü ben hiç birini muhatap almıyorum. Herkes cürmü kadar yer yakar. Kimse kimsenin aşını ekmeğini vermiyor. Kadın başıma dikiş dikerek evimi geçindirmeme katlanamıyorlar. Biliyorsun kaç defa dünürcüleri kovdum bu evden. Onları da mahsus gönderiyorlar. Bakalım evlenmeye gönlü var mıdır? Diye. Allah eşiklerine muhtaç eylemesin. Benim onlara papuç bırakmayacağımı anlayınca da böyle deli divane oluyorlar.

Hep geçmişin bana gösterdiği yollardan yürüyorum. Zavallı bir kadın vardı mahallemizde. İsmi Zeliha’ydı. Duldu, eşi askerlik görevini yaparken bir askerin kaza kurşunuyla şehit olmuştu. Bir gün annemle çamaşır yıkarken avluda ağlayarak kapımızı yumrukladı. Korkarak kapıyı açtım. Yüzü gözü ağlamaktan şişmiş perişan bir haldeydi.  Anneme öyle bir yalvarıyordu ki anlatamam. “Aman Mihrimah teyze elini ayağını öpeyim. Amcamın oğlu, dün kahve sohbetinde birinin hakkımda ileri geri konuştuğunu duymuş. Vallahi de billahi de iftira. Evime gelen komşulardan biri gitmiş kocasına giydiğim elbiseyi, modelini,  bedenimi, belimin inceliğinden ellerimin şekline kadar oturmuş beni tarif etmiş. Adam da sanki kendisi görmüş benimle konuşmuş gibi anlatmış ta anlatmış. Söylemediğim lafları bana mal etmiş. Allaha havale ediyorum hepsini. Amcamın oğlu da gitmiş bütün gece karısına dökmüş içini. Kadın zaten bana marazlı. Abartmışta abartmış konu komşuya. Şimdi söyle ben ne edem nerelere gideyim? Dul bir kadın ne yapabilir ki? Söyle Mihrimah ana söyle ben bu kadar dedikoduya nasıl karşı koyacağım? Amcam oğlu bir top ateş lavı. Üstüme bir kıvılcımı sıçrasa yanarım. Nahak atmak öyle kolay olmuş işte. Sahipsiz gördüler anam. Anam babam uzakta garibim ya…Bunlar soylu soplu ben maraba kızıyım ya…Ey Allah! Sahibim sen ol! Ey Allah! Elimden tutanım sen ol!...”  Mihrimah annem çattı kaşlarını. Dur bakalım o ne öyle? Kim kimi yakacakmış? Namuslu kadına nahak atmak kimin harcınaymış? Bunlar abdesti namazı ne için eda ederler bakalım? Çıldırmışlar fitne bazlar. Kendi günahlarını bırakmış millete çamur atmaya mı yeltenmiş zır zoplar? Ahan da ben buradayım gelsinler bakalım çiğnemeden cesedimi seni onlara vermem. Sende ağlama yavrum! Günahsızsın elbette. Ben sana şahidim evvelallah. Kocan vefat edeli başın içerde hanım hatun oturuyorsun evinde. Gelsinler de alsınlar paylarını Mihrimah Analarından…Vallahi  yakarım cayır cayır. Rahmetlinin av tüfeği asılı duvarda. Yaşlılıkta hapis yatmaktan da ar etmem. Çilehanem der tesbihata dururum. Kendileri düşünsünler. Karıları dul, çocukları yetim kalacak…Kendileri ettiler dilleriyle ettiklerini elleriyle de çekiverirler…İşte meydan hodri meydan!...”

Dijital Baskı

Kapı önüne doluşanlar haberi dedikoduculara çoktan götürmüşler. Belki inanmayacaksın ama fitneciler pılıyı pırtıyı toplayıp köyden uzaklara kaçıvermişler. Ben de sanıyorum ki bugün bize böyle düşmanca tavır yapanlarında aynı akibete düşmeleri yakındır. Sabır kzım az sabır…  Melek, annesinin anlattıklarını dinlerken mışıl mışıl uyuyuvermişti. Annesi dizindeki inci tanesini yerinden kaldırmaya kıyamıyordu. Yavaşça dizini çekip yastığı başının altına koydu. Pencereye dizdiği saksıların kuruyan topraklarını görünce hayıflandı. Anaaammm kuzummm size su vermedim mi ben? Affedin anneeeemmm ben şimdi sularım sizi. Can suyunuzu veririm köklerinize. Köklerine şırıl şırıl döktü suyu sonra. Karanfillerim açın tez zamanda salına salına..Geceyi aydınlığıyla boğan güneş gibi…Sizde açın bağrını yararak toprağın…Mis kokularınızı gönlümüze yayın…Bütün çirkinlikleri latif renklerinizle boyayın…Sizin endamınızda ve sizin envarınızda bizim hülyalarımız haydi açın…

Ayşe Ciplioğlu Kaş





 

web tasarım - grafik tasarım - web yazılım - seo - seo yazılım - web reklam - web yazılımcı- web tasarımcı -
Æ SEO YAZILIM

Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!

  • Ad Soyad:

  • Yorum:

  •  

    @name x

  • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    HAVA DURUMU
    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
    banner251
    EN ÇOK YORUMLANANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    ARŞİV