banner238

banner228

banner220

banner245

banner246

banner247

banner309
20 Nisan 2024 Cumartesi

Dijital Yapay Zeka Mı

KAYGI

29 Kasım 2016, 03:50

KAYGI

Ağaçların arasında yürürken arkasındaki hışıltıyı fark etmesine rağmen dönüp bakmadı. Adımlarını gerisindeki her neyse onunla aynı tempoda atmaya özen gösterircesine hızlandırdı. Aklını arap saçına döndüren düşüncelerle meşgul etmekten bir türlü kurtulamıyordu. Aslında vakit hayli geç olmuştu ama açlığını unutmaya gayret ediyordu. Saçlarının gözlerine dökülmesinden rahatsız oldu eliyle saçlarını kaldırırken önüne dikilen şeyin gölgesiyle irkildi. O da ne? Bir meczup karşısında ona bakıyordu. “Sen de kimsin?” diye sordu gözlerini büyülterek. Yırtık pırtık kıyafetlerini, dağınık saçları, solgun yüzü ona acıma hissini artıran bu adam, yapraklarla ton ahengi yaratan yeşil gözlerini gözlerine dikerek tane tane konuştu: ”Bir meczup, bir dost, ya da bir arayışçı.”
Genç delikanlı, saçlarının burnunu gıdıklayan serin rüzgarın sağa sola itelediği saçlarına aldırmadan sordu: “Neyi arıyorsun peki?” Meczup alaylı bir bakış attı çocuğa belli olmuyor mu dercesine mırıldandı: “Kendimi dostum kendimi…”

Çocuk parmaklarını saçlarının arasına gömdü. Az bir düşünceden sonra omuzunu sarsarak konuştu:
“Yahu bu sensin işte. Sen kendini bulamadın mı şimdiye kadar ne tuhaf?”

Meczup ıslığımsı rüzgarların ürperten soluğu olmuş gibi homurdandı: “Ben bu muyum emin misin peki?” Delikanlı sendeledi. İçini saran korkuyu belli etmek istemeden “ Şeyy…Tabi bazı kavramlar felsefede görecelidir Sayın beyefendi. Haklı olabilirsiniz.”

Meczup, ondaki korkunun derecesini ölçmeye çalışırcasına üstüne üstüne giderek sordu: “Felsefe mi? Felsefeden anlar mısın sen? Mesela ben, çok severim. Üniversitede Felsefe okudum. Tırlatmamın sebebi deme sakın ama!”

Genç dizlerine çöken ağırlığı toplamak için bütün gücünü omuzlarına vererek döndü adama: “Estağfirullah. Siz oldukça aklı başında görünüyorsunuz.”
Meczup sırıtarak kızaran gözlerindeki öfkeyi gölgeleyen dalları sıyırdı önünden: “Bak evlat! Ben eğer insan olmaktan başka bir varlık yaratılma şansına sahip olsaydım her halde “yalan makinesi” olmayı tercih ederdim. Bilmem anlatabiliyor muyum? Çakıyorum anladın mı? Yutmuyorum yalanı, dolanı. Hem sen bak bana! Ben de akıl ne gezer? Aklımı kiraya vereli yıllar, asırlar oldu. Akılla yok işimiz gönül aklın mihveri…”

Çocuk, hüznü gönlüne dolamış bu adamın dramatik hikayesini tahmin etmeye başlamıştı. Zavallıcık, kim bilir ne çok derin yaralar aldı kalbinden. Ne çok hançerler saplandı onulamayan yaralar saldı gönül mahzenine… Meczup, meraklı gözlerle karşısında on altı ya da taş çatlasın on yedi yaşlarında görünen genci süzmeye başladı. “Sen peki? Sen neden buradasın? Yoksa sende benim gibi kendini mi arıyorsun? Olmayanı aramak ne garip değil mi?”

Genç düşünce deryasına atlamış olduğunu fark etti. Sahiden de bu adam bir filozof gibi konuşuyordu. Kıyafeti, onun asırlar öncesinden bir zamandan süzülüp geldiğini gösterse de, o bu çağın bir çok sorunlarını çözümleme kapasitesine sahip bir Felsefe Bilgini gibi konuşmaktaydı. “Şeyy… dedi geveleyerek… Aslında insanın hangi zamanda neyi aradığından çok hangi zamanda ne yaptığı önemlidir efendim? Siz bence bir arayışın peşindeyim deseniz de belki de ilmi bir keşif, felsefik bir oluşum veya bilimsel bir kavram üretme hazırlığı içindesiniz.”

Meczup inci gibi sıralı, beyaz dişlerinin tamamını gösterecek kadar büyük bir kahkaha attı ve delikanlıyı iki omuzundan tutarak konuştu:” Bak yine muziplik peşindesin. Beni profösör yaptın haylaz! Gerçi, ünvanlar da geçici tıpkı bizler gibi tıpkı şu toprak, şu dağlar, şu yollar gibi ölümlü ve yok olucu… Benim halkın nazarında ne olarak anıldığım ya da anılacağım ortada. Ben, bundan yıllar önce o senin söylediğin şeyleri bir bir yaptım. Hatta unvan olarak çıkabileceğim en üstün rütbelere de kavuştum. Ancak…”

Meczup birden sözünü kesti ve gözlerini göğün derinliklerine kilitledi, sustu. Konuşmaktan sıkılmışçasına omuzlarını devirdi. Yelkenlerini indiren gemiler gibi kendi iç alemindeki limanlarına çekildi. Çocuk, gözlerini takip etmeye çalıştıkça boynuyla dönüp durdu. Ondaki hissiyatı anlasın bilsin istemiyordu. “Afedersin kırgınlıklar var galiba? Anlatmak istersen dinlerim. “ dedi.

Adam, saçlarını uçuran rüzgarla kavga edercesine düzeltti saçlarını, omuzlarından geriye fırlatarak söze başladı:” Mahrem…Yani üstü kapalı. İçimdeki yarayı ancak Yakup A.S’ın Rabbiyle dertleştiği ana gönderebilirim. Sırlarım, dertlerim, kaygılarım hepsi de zamanın koynunda uykuda. Beklemede…Arayışımın sonuçlanmasını bekliyorlar hepside… Zamanı yaratan Rabbe matuflar…

Arkasını dönerek kalktı ayağa…Uğultulu seslerle Asr’a and olsun…Asr’a and olsun…Asr’a and olsun…

Diyerek gözlerden  kayboldu.

Ayşe Ciplioğlu Kaş

web tasarım - grafik tasarım - web yazılım - seo - seo yazılım - web reklam - web yazılımcı- web tasarımcı -
Æ SEO YAZILIM

Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!

  • Ad Soyad:

  • Yorum:

  •  

    @name x

  • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    HAVA DURUMU
    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
    banner251
    EN ÇOK YORUMLANANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    ARŞİV