banner238

banner228

banner220

banner245

banner246

banner247

banner248
25 Nisan 2024 Perşembe

CEM YILMAZ 51 OLDU HİÇ BU YAŞA GELECEĞİM AKLIMA GELMEMİŞTİ

Mehdi’nin Ahı

28 Mart 2014, 21:34
Mehdi’nin Ahı
Şennur ROTA

Mehdi’nin Ahı

Yirmi yaşındaydım. Üniversite kantininde arkadaşlarla muhabbet ederken, uzun boylu kumral bir genç sürekli bana bakıyordu. Kızlar fark edip gülüşmeye başlamıştı bile. Bundan cesaret alan genç yanımıza geldi ve benimle tanışmak istediğini söyledi. İranlıydı. Gülümsese de gözlerinde gördüğüm acı yumuşamıyordu. İstanbul’daki bir üniversiteye geçiş yapmak için çareler arıyordu. Sonrasında adı Mehdi olan bu gençle arkadaş olduk. Neredeyse her gün okula geliyor, Beyazıt’ da tuttukları evde kendisi gibi İranlı olan bir aile ile yaşıyordu. Bana hep anlatırdı. İran’ı, oradaki toplumun nasıl baskı altında olduğunu, kızlara bir “merhaba” bile diyemediklerini, sokağa çıkmaktan korktuklarını, içinde yaşattığı özgürlüğü içine nasıl hapsettiğini, erkek olduğu halde bile istediği gibi giyinemediğini,  gizli gizli yapılan ev partilerini anlatırdı. “İyi ama neden” derdim hep,  “madem bu rejimi istemiyordunuz neden kabul ettiniz” derdim. Hafif bir aşağılama da vardı ses tonumda bunu derken, bıyık altından kıs kıs güler gibi sorardım. Öyle ya özgürlük verilebilecek bir şey değildi ki!  Bana göre zeki değillerdi, kıymet bilmemişlerdi.

“Çok savaştık ama Şennur, İran’a gelsen bir görsen anlarsın” demişti. İnsanların çoğunun ya kolu yok ya da bacağı. “Zulmettiler, çok kan döküldü, kaybettik.”  Hala anlayamıyordum. Samimi insanlardı, birlikte yaşadığı o İranlı aileyi, bana Farsça öğretmeye çalışan çocukları hatırlarım hala. Mehdi Türkiye’ye yerleşme çareleri arıyordu.  Beraber İstanbul’u gezdik sürekli. İnanılmaz güzel sesi vardı. Farsça söylediği bir şarkı şövalyeleri anlatıyordu. Ondan şövalyenin bir çiçek olduğunu öğrendim.  Ama mutsuzdu, kırgındı, yaşamıyormuş gibiydi ve çimenlerin üzerine yatıp ot içerdi sürekli. Anlayamıyordum. “Başka türlü kabullenemiyorum ne yapayım, bu bana yaşamak istediğim hayatın hayalini kurdurtuyor” derdi. Sonra gitme vakti geldi çattı bir gün, İran’a gitmesi gereken günün vakti. “Muhakkak geleceğim ve seni arayacağım oradan, bekle beni” dedi ve bana sürekli söylediği o şarkının da kasetini bıraktı giderken.  Çok üzülmüştüm bu ayrılığa, ağladığımı hatırlarım hatta. Ülkesini sürekli anlatması her gece uykuya dalmadan dinlediğim acıklı bir masal gibiydi. Alışmıştım. Mehdi  sözünü tutu.  Beni aradı hep, mektuplar yazdı. Ya ben? Daha bir hafta geçmişti ki arkadaşlarımla gençliğimin, özgürlüğümün tadını çıkarmaya başlamıştım bile.  Artık gelen mektubunu bile okumuyordum. Sonra bir gün beni aradığında “ ben İstanbul’dayım geldim işte” dedi heyecanla. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Onu görmek istemiyordum ki,  bana göre Mehdi sadece İran demekti. İran ise ürkütücüydü. Kabustu. O da beni anlayamamıştı, sonraki günlerde de hep aradı görüşmek için, ben de reddettim sürekli.  Benim ülkem demokrasi ülkesiydi, bizler demokrasinin gençleriydik, özgürdük. Onu ben kurtaramazdım.

Sanırım Mehdi bana ah etti. Hala İran’da mı yoksa başka bir ülkeye mi yerleşti bilmiyorum ama özgürlüğümüzü nasıl elimizden birer birer aldıklarını duyuyorsa ve Türk Halkı da buna 30 Martta evet damgasını vuracak olursa eminim ki beni hatırlayıp “Allahın sopası yok” diyecektir.

web tasarım - grafik tasarım - web yazılım - seo - seo yazılım - web reklam - web yazılımcı- web tasarımcı -
Æ SEO YAZILIM

Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!

  • Ad Soyad:

  • Yorum:

  •  

    @name x

  • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    HAVA DURUMU
    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
    banner251
    EN ÇOK YORUMLANANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    ARŞİV