TÜRKLER VE RUSLAR
İnsanların kimliği, kişiliği ve kaderi gibi milletlerinde milli kimliği, kişiliği ve kaderleri vardır.
Türk insanı ve milleti mazluma, zayıfa, garibana el kaldırmaz. Savaştığı ülkenin yaşlısına, kadınına, çocuğuna el kaldırmaz. Irza geçmez. Al gülüm, ver gülüm çıkarcılığını siyaset olarak kullanmaz.
Sayısız devlet ve imparatorluklar kurmasına rağmen bünyesinde barındırdığı Müslim ve gayri Müslimlere karşı asimile politikaları uygulamamıştır. 400 – 500 yıl hükmettiği yerlerin halklarını isteseydi hepsini Türk ve Müslümanlaştırırdı. Dillerine, dinlerine dokunmadı.
Bütün bu dürüst, insancıl, saygılı politikalarına rağmen balkanlarda ve orta doğuda ki milletler birinci dünya savaşı sırasında Türk milletine vefa yerine nankörlük göstermişlerdir. Balkanlarda ki Hıristiyan Ortodoks halklar ve anadoluda ki ermeniler Rusya”nın yardım ve destekleri ile bizden kopmuşlardır. Eğer 500 yıl biz onların Ortodoksluğunu onlara baskı ve zulüm ile unuttursaydık, onları Müslümanlaştırsaydık, birinci dünya savaşında bizden kopmazlardı. Bunu baskı ve zulüm ile değil her doğan çocuğu okullarımızda eğitseydik 400 – 500 yıl içinde kimse kalmazdı, ben ortadoksum, ben bulgarım, ben şuyum buyum diyen. Ama yapmadık işte.
Hadi onlar hırıstiyandı da öyle yaptılar, ya orta doğuda ki Müslüman ahali nasıl Müslüman Türk kardeşlerini İngilizlere tercih etmişlerdi? Yüzerce yıl kimsenin burnunun kanamadığı, etnik ve mezhep kavgalarının yaşanmadığı bu bölgelerde bakın bizden sonra yüzyıldır kan ve gözyaşı bataklığına dönüşmüştür.
Türk”ün ekmeğinin tuzu yokmuş. Ekmeğini yiyenler Türk”ü en zayıf anında sırtından vurmuşlardır.
Bazıları bazen der ki Türkler oraları yüzyıllarca sömürdü. O zamanlar neleri vardı ki sömürmüş olalım. Çölün altında ki petrol ise son yüzyılın serveti. Zaten o petrol yüzünden üşüşmüşlerdi petrol kargaları onların tepelerine.
Binlerce yıllık devlet ve imparatorluk gelenek ve kültürüne sahip Türk milletine karşılık Rusları karşılaştıralım.
1400 yılına kadar tarih sahnesinde Ruslardan bahsedilmesi pek söz konusu değildir.
1400 lü yıllarda kafkasyanın kuzeyinde Altınordu Türk Moğol devleti vardı. O dönemde Ruslar sadece Moskova civarında Moskova prensliği adı altında küçük, zayıf ve fakir bir devletcikti. Altınordu devletinin kontrolünde, Altınordu devletine her yıl vergi veren bir prenslikti.
İşte burada yine sahneye bir Türk hakanı çıkıyor. Bugün ki Özbekistan”dan kalkıp ulu hakan Timur geliyor, anadoluda Osmanlı hakanı yıldırım Beyazıt”ı Ankara ovasında yeniyor. Türklerin Avrupa”ya akışını, ilerlemesini durduruyor. Anadolu”da birlik ve düzeni yıkıyor. O döneme fetret dönemi deniyor.
Anadolu”dan sonra Timur Kafkaslara Altınordu devletininin üzerine yürüyor. Onları da yeniyor ve yıkıyor. Böylece Türk hakanı Timur Ruslara büyük bir iyilik yapıyor. Ruslar başbelaları ve düşmanları olan Altınordu devletinden kurtulunca rahatlıyor ve güçlenmeye başlıyor. Güçlendikçe de batıya ve doğuya ve güneye genişliyorlar. 1800 lü yıllardan itibaren Türkistan da ki Türklerin kardeş kavgaları ile zayıflamalarını da fırsat bilerek tüm Türkistan”a zamanla hakim oluyorlar.
1930 larda o güne kadar tüm Türklerin ortak ana vatanı olan Türkistan”ı Türk boylarının adlarına göre vatanı ve milleti Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan diye bölüyorlar. Aralarında yapay sorunlar ve sınırlar üretiyorlar. Sizler ayrı ayrı milletsiniz diye onların aşiret ve boy kimliğini ayrı millet kimliği haline getiriyorlar.
İkinci dünya savaşından önce Ruslar işte kendilerine büyük ve tarihi iyilik yapmış olan ulu hakan Timur”un mezarını açıyorlar. Kemiklerini, kafatasını Moskova”ya götürüyorlar. Ey ulu hakan Timur gördün mü sonucunu?
Ruslar batıda ve güneyde de Osmanlıya büyük zararlar vermişlerdir. Osmanlılın Avrupa”dan sökülüp atılmasında Rusların Ortodoks ve slav kökenli halkları sürekli Osmanlıya karşı kışkırtıp, silahlandırması sonucu Bulgarlar 1912 de bugün ki İstanbul Silivri”ye kadar gelmişlerdi.
1685 yılında Merzifonlu karamustafa paşanın Viyana”yı kuşatması sırasında Viyana düşmek üzereyken tuna nehri üzerinde ki bir köprüyü birleşik Avrupa ordularının Viyana”ya yardıma gelmelerini engellemek üzerine görevlendirilen kırım girayı Merzifonlu karamustafa”ya şahsi çekememezliği yüzünden, o başarısız olsun diye yardıma gelen Avrupalıların tuna üzerinden geçmesine göz yummuştur. Viyana bozgunundan sonra Osmanlılın duraklama ve zayıflama dönemine girmesi ile güzel kırımda Rusların eline geçmiştir.
İkinci dünya savaşından sonra 1945 de Ruslar bugün ki Almanya”nın yarısını, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, çek cumhuriyeti, Slovakya, moldavya, litvanya, Letonya, Estonya”yı ele geçirmişti.
1990 yılında Rus imparatorluğu Sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği dağıldıktan sonra yukarda saydığım Avrupa ve asyada ki devletler bağımsız oldular.
45 yıl Rusların kontrolunde kalan doğu avrupada ki saydığım devletlerin tamamı, tüm halkları ve insanları Ruscayı ana dili gibi biliyorlardı. Çünkü Ruslar öyle emretmişti. Bu gün bile bu devletler Rusya aleyhinde onca eziyet, baskı, zulüm görmelerine rağmen konuşmazlar.
1000 yıldan fazla Kürtler bizim içimizde, kardeşce yaşamamıza rağmen hala onlara Türkçeyi öğretemediğimizin sebebini ve bunun cevabını verecek kimse var mı?
Bir tarafta 400 yıl, 500 yıl, 1000 yıl Türk hakimiyeti ve Türkleşmemiş, Türkçe bilmeyen ve de Türk”e hor bakan halklar bir tarafta 45 yıl Rusya hakimiyeti, baskısı ve sömürüsünde kalmış devletlerin, halkların Rusya ve Rusca biatı.
Dedim ya milletlerinde kişiliği, kimliği ve kaderleri vardır.
Türk milleti yalnız ve kişilikli millettir. Dostluğunun, emeğinin, kanının, gözyaşının, yardımının karşılığı hep vefasızlık olmuştur.
Ve şunu hiçbir zaman hiçbir Türk evladı unutmamalıdır ki Türk”ün esas, asli, kesin, kalıcı düşmanı Ruslar, Çinliler, ve İngilizlerdir. Bakmayın ülkeler arasında ki dönemsel geçici bahar ilişkilerine.
Bu dediklerim ne ırkçılıktır ne de siyaset yapmaktır. Sadece tarihi gerçekleri hatırlatmaktır.