Müzik, insanın iç dünyasını dışa vurduğu en saf ve güçlü anlatım biçimlerinden biridir. Bir melodi, bir söz ya da basit bir akor dizisi; kâh dinleyeni bir başka boyuta taşır, kâh bir hayat hikâyesini dillendirir. Ancak müzik yaratmanın arkasında, bazen yalnızca duygular değil, aynı zamanda o duyguların anlaşılmasını bekleyen hassas bir ruh yatar. İşte bu yüzden, müzisyeni anlamak, eleştiri yaparken hassas bir denge tutturmayı gerektirir.
Geçtiğimiz günlerde, müzikal paylaşım sırasında yaşanan ilginç bir olay, bu hassas dengeyi bir kez daha gündeme getirdi. Ofiste, bir beste paylaşımı sırasında, ikinci bir müzisyen sohbete dâhil oldu. Paylaşılan eserleri sırayla dinleyip eleştirilerini dile getirdi. Kimi zaman "olmuyor," kimi zaman "eksik," kimi zamansa "daha iyisi olabilir" dedi. Fakat sohbet ilerlerken dinlediği bir eser, eleştirilerden sıyrıldı. Hayranlıkla, "İşte olması gereken bu," dedi. Melodinin zarafetinden, ezginin akılda kalıcılığından bahsetti. Bir an için ortamın enerjisi değişti.
Bu noktada, eleştirilen müzisyenin ufak bir gülümsemeyle verdiği cevap her şeyi tersine çevirdi: “O dinlediğin beste bana ait.” O anki sessizlik, odanın havasını bir başka boyuta taşıdı. Eleştirmen müzisyen şaşkınlığını gizleyemedi ve sessizce uzaklaştı. Kapı kapandı, ama geride kalanlar için bu hikâye büyük bir ders niteliğindeydi.
Eleştiri, bir sanat dalı kadar ince bir meseledir. Üretim aşamasındaki bir esere ya da yaratıcı kişiliğe yönelik söylenen her söz, sadece bir fikir ifadesi değil, aynı zamanda bir sanatçının motivasyonunu şekillendiren bir yankıdır. Her müzik eserinin arkasında, belki de bir hikâye, bir mücadele, bir duygu vardır. Eleştirmenin bu noktada unutmaması gereken, esere karşı samimi olmakla birlikte yapıcı bir üslup benimsemektir. Yıkıcı eleştiriler, üretimi engellemekten başka bir işe yaramaz.
Bu olayda, dinlenen şarkının sahibinin, az önce eleştirilen kişi olması, eleştirmenin bile kendi algısının yanılabileceğini göstermiştir. Önyargıların, eserin değerini doğru ölçemediğini ve bazen bir şarkıyı, yalnızca bir başka isim taşıdığı için farklı değerlendirdiğimizi anlamak için iyi bir örnektir.
Bu tür durumlarda en etkili cevap, sessiz bir zaferdir. Müzik zaten kendi dilinde konuşur ve dinleyenlerin kalbinde yer bulduğunda kimseye açıklama yapmak gerekmez. Eleştirinin değerli olduğu kadar, eserin de kendini savunma hakkı vardır. Bu savunmayı yapan ise, ne bir konuşma ne bir tartışma; yalnızca müziğin ta kendisidir.
Müzik dünyasında her eser, yaratıcısının bir parçasıdır. Eleştiri, o parçaya özen göstererek yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, müziğin “olmuş” ya da “olmamış” gibi net bir ayrımı yoktur; müzik, dinleyen her kalpte ayrı bir yer bulur. Bu nedenle eleştiri yaparken, o melodinin sahibinin duygularını ve emeğini göz önünde bulundurmak gerekir. Belki de en doğrusu, eleştiri yapmadan önce, her bir eseri adil bir şekilde dinlemek ve anlamaya çalışmaktır.
Bir gün bir şarkıyı dinlerken, ona hayran kaldığınızda, belki de yaratıcı kişinin o an yanınızda olduğunu unutmayın. Çünkü müzikte asıl güzellik, yaratanın kalbine dokunanı, dinleyenin de aynı şekilde hissedebilmesindedir.
Adnan EREN
https://www.youtube.com/@erenadnan
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!