Nasıl insanız…?
Bugün 17 kasım 2012 cumartesi saat 22 civarı, iki saat önce televizyon kanallarını uzaktan kumanda ile dolaşırken kanalın birine demir attım.
Genç ve çok güzel bir kızın yüzünde masum bir hüzünle, içten, sıcak ve sevgi dolu ses tonu idi o anda beni o kanalda sabitleştiren.
Onunla röportaj yapıyordu yine genç bir hanımefendi televizyoncu.
Sibel diye seslendiği bu genç kız anlatıyordu.
“Annem öldüğünde ben 14 yaşımdaydım. Dört kardeşin en büyüğü bendim.
Babam 7 ve 9 yaşlarında iki küçük oğlan kardeşimi İstanbul’a evlatlık verdi.
Gitmek, ayrılmak istemiyorlardı. Gelip onları götürürlerken hepimiz sarılıp ağlaşıyorduk.
Sonra benim 2 yaş küçük kız kardeşimi de babam çocuk esirgeme kurumuna verdi. Onunla da ağlaşarak ayrıldık.
Bir ben kalmıştım evde. Babam beni kendisi evleninceye kadar hizmetini görmem için bırakmıştı.
Bir müddet sonra evlendi. Üvey annem zaten istemiyordu. Babam da istemiyordu. Üvey annem evlendir gitsin diye akıl veriyordu. Hem başlık parası alırsın diyordu.
Öyle bir iki sene direndim evlenmem, okuyacağım diye.
Birgün eve birileri geldi. Adam 27 yaşında demişlerdi. Gösterdiler. Olmaz dedim. Ama baskılara, korkutmalara dayanamadım. Öylece veriverdiler beni o adama.
İlk gece korkudan ve üzüntüden çocukluktan beri nadiren yaşadığım sara nöbetim tuttu.
Doktora götürdüler ertesi gün. Sara (epilepsi)nin yanında karaciğerimde sorun varmış.
Hepatit-B imişim. Beni evde küçük bir odaya yatırdılar. Her şeyimi ayırdılar. Kimse dokunmuyor, kimse konuşmuyordu.
Kocam 35 yaşındaymış. O da hasta imiş. Büyük ve küçük tuvaletini altına kaçırıyordu. Bana yıkatıyorlardı. Tiksinmemeyi öğrendim. Sevap olur diye bakıyordum. Arada beni kovuyorlardı evden. Babamın yanına gidince o da geri oraya kovuyordu. Nere gitsem, kime gitsem istemiyorlardı.
Sara nöbetlerim çok sıklaştı. Yaşım 20 ve şimdi lösemiyim.
Kaymakamlığa sığındım. Beni kadın sığınma evlerine gönderdi. Nereye gittiysem istenmedim.
Lösemi vakfına mektup yazmıştım. Şimdi onlar yardımcı oluyor.
Dışardan açık öğretimden liseyi bitirmeye çalışıyorum. İnşallah bitirirsem ve lösemiyi de yenersem, iyileşirsem, işe gireceğim ve ev tutacağım. çocuk esirgeme kurumunda ki kız kardeşim 18 yaşını dolduruyor. Ve oradan çıkaracaklar mecburen. Onu da yanıma alacağım. Oğlan kardeşlerimi de bulacağım. Hepsini toplayacağım etrafıma. Onlara analık yapacağım.”
Bu bir hikaye değil. 17. kasım 2012 de ülkemden ve toplumumdan gerçek bir haber.
Sibel minyon tipli, çok çok tatlı, esmer güzeli bir kız. R harflerini söyleyemiyor konuşurken.
Küçücük bedende böylesi onca dert ve çaresizliğe, kimsesizliğe rağman onun böyle sevgi, umut dolu yüreği üstelik hala kimseyi suçlamayan kişiliği ile ufacık streslerde, dertlerde, sorunlarda isyan edenleri düşününce Sibel’i öyle çok sevdim ki, onu kahraman kızım sayıyorum.
Annenin ölümü sanırım ailenin kıyametidir.
Baba işte böyle zamanlar da baba olmalıdır.
Kadın annedir. Kendine üvey anne veya üvey baba dedirten kişi insan bile değildir.
Nice Sibeller ve nice Sibel’in kardeşleri var hayatta. Onları görmezden gelen eş, dost, hısım akraba, konu komşu, kaymakam, belediye başkanı, ve tüm insanlar.
Bakıyoruz hep ama görmüyoruz fazla bir şey etrafımızda.
Sorsak kendimize nasıl bir insanız diye.
Sanırım ufacık bir vicdan eleştirisi ile “ bakar körüz” demek doğru olur
Kasım KOÇAK
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir, teşekkür ederiz.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!