İçimde sadece sessizlik büyüyordu, konuşmak istediğim her şeye kalbim tercüman oluyordu.
İstemediğim kadar çok istiyordum yanında olmayı ama bilmediğim bir güç konuşmama engel oluyordu, bende tüm hislerimi sessizliğime gömüyordum.
İnsan birine karşı bir şeyler hissettiğinde kolay gibi görünen her şey iki katı zorlaşır.
Onunla konuşmak istediğinde dilin tutulur söylemek istediklerinin aslında hiçte kolay olmadığını anlarsın, çünkü söylemek isteğin şey aşkın ta kendisidir…
Aşk kapımızı çaldığından itibaren şapşal, salak, ne yapacağını bilmeyen, bildiğini unutan, sevdiği şeylerden vazgeçen, sevmediği şeyleri seven, alışkanlıkları değişen bambaşka biri haline geliriz.
Aşk mı biz oluyor?
Yoksa biz mi aşk oluyoruz?
Bilmiyorum ama herkesin kendi aşkını kendisinin var etiğini biliyorum.
Kişi isterse o aşk en büyük aşk olur, istemezse yok olur.
Aşk tıpkı baharda yeni filizlenen bir çiçek gibidir.
Siz özen gösterirseniz büyür, göstermezseniz ölür.
Bazen aşkla birlikte acıda kapınızı çalabilir!
Sevdiğimiz insanla zıtlaştığımızda acının en büyüğünü yaşarız.
Aşk yerine acıyı çoğaltırız…
Yağan yağmur taneleri nasıl ki yan yana olup birbirine değmiyorsa, zıtlaşan o iki sevende birbirine değmeden acıya mahkûm olurlar.
Zıt olmak birbirini tamamlamaktır aslında…
Ama zıtlaşmak sorun çıkartmaktır.
Zıt olan her şey doğrudur.
Yazın kışı, siyahın beyazı, kurunun yaşı gibi aşkta zıt kişiyi bulunca uzun ömürlü olur.
Aşka hüküm giyindiğimizde elleri kelepçeli, parmaklıklar ardında yaşayan bir mahkûmdan hiçbir farkımız kalamaz…
Onu görmediğimizde hayattan kendimizi soyutladığımız gibi, çevremizdeki hiç bir şeyi önemsemeyip, sevdiklerimizi de üzebiliyoruz.
Aşkımızı üzerimize giyinmediğimizde yarı çıplağızdır.
Ne zaman ki aşkı bulursak, işte o zaman kişiliğimiz oturmuş olur ve sorumluluk alarak yolumuzda düşsek bile yeniden kalkıp yolumuza devam edebiliriz.
Önce ailenin bir bireyi, sonra tek başımıza bir birey, sonra da aile oluruz…
Aileyi aşkın ve sevginin gücüyle kurabiliriz.
Sağlam temeller üzerine kurulan bir binayı hiçbir güç yıkamaz.
Aile ak düşmüş saçlara benzer.
Hem ömür boyu bir aradadırlar, hem de her derdi, kederi bölüşürler…
Terazide gram önemi kadar önemlidir ailenin birbirine olan sadakati.
Gelin gökyüzümüzü sevgi ile boyayalım.
Gelin nefreti sevgi silelim…
Gelin insana, doğaya, çiçeğe, böceğe aşkla bakalım.
Gelin can almayalım, can olalım…
Bir baba kızını, bir evlat anasını, bir eş karısını öldürmesin, öldürebilme cesaretlerini hep beraber kıralım.
Ölüm haktır, öldürmek ise yasaktır.
Artık soksak ortalarında işlenmiş cinayetler olmasın.
Kişinin en büyük düşmanı kendisidir.
Kişinin içinde büyüttüğü nefreti hem ona hem de çevresine zarar verir.
İçinde aşkı, sevgiyi beslemeyen kişi bir canavara dönüşür ya kendisini ya da etrafındakileri yok eder.
Geç kalmadan insan olduğumuzun farkına varalım.
İnsanı insan yapan nitelikler; sevgiden, aştan, iyilikten, vefadan geçer.
Geçtiğimiz yollarda kalıcı izler bırakmak için neden bir iyilik yapmıyoruz?
Yâda hatırlanmak için neden birine faydalı olabilmek adına bildiklerimizden öğretmiyoruz?
Uçuk maviden yapılmış bir uçurtmanın kuyruğuna iyiliği, sevgiyi, aşkı, umudu, mutluluğu ve tüm güzellikleri bağladım yüreğinize saldım, dokunmayı unutmayın…
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!