Bunun adı terördür
BEŞAR Esad’dan zerre hazzetmiyor olabiliriz.
Yanındaki Baasçı çeteden nefret ediyor olabiliriz.
Rejiminin yıkılması gerektiğine canı gönülden inanabiliriz.
Uçağımızın düşürülmesi emrini vererek iki pilotumuzu şehit etmekten sorumlu olan Savunma Bakanı’nın öldürülmüş olmasına içten içe seviniyor bile olabiliriz.
30 seneyi aşkın bir süredir Türkiye’deki teröristleri destekledikleri için, teröre hedef olmalarını “ilahi adalet” olarak da görebiliriz.
Ama bunların hiçbiri fikrimizi değiştirmez. Suriye’de, Şam’da meydana gelen patlama bir “terör olayıdır”.
Hiçbir medeni ülke, düşmanında bile olsa bir terör olayını hoş görmez, alkışlamaz.
Bu ülkenin yönetimi ve lideri her türlü belaya layık bile olsa.
Yıllar evvel Çeçen teröristlerin Rusya’ya karşı uyguladığı terörü Türkiye desteklerken de bunu söyledim hep.
“Terörün dini, ırkı, milliyeti olmaz” diyerek.
Suriye halkının “baskı rejiminden kurtulmak için” mücadele etmesi ayrı bir şeydir, “terör” ise apayrı bir şeydir.
Tam aksine, böylesi terör eylemleri, Suriye’de rejim tarafından ezilen halkın mücadelesini gölgeleyecek, bu mücadelenin haklılığını lekeleyecek bir eylemdir.
Daha açık söylemek gerekirse Şam’da meydana gelen patlamanın, Başbakan Erdoğan’ın tam da Suriye konusunu görüşmek üzere Moskova’da Putin’le buluşmasının birkaç saat öncesine denk gelmesi manidardır.
Sanki birileri Türkiye’nin Suriye meselesinde iyiden iyiye açmaza girmesi için özel bir gayret sarf ediyormuş gibi görünmektedir.
Şimdiye dek bir icraatı duyulmamış bir İslamcı terör grubunun böylesine bir patlamayı organize etmiş olması bile büyük bir “soru işareti”dir.
Eğer Türkiye, söylediği gibi başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’ya “demokrasi ve insan hakları” ihraç etme görevinde samimiyse, bu saldırıyı bir terör olayı olarak görmek ve “kınamak” durumundadır.
30 yıldır terör mağduru olmuş bir ülke, arasında sorunlar bile olsa komşusundaki teröre tepki göstermez ise rejime muhalefette terörü silah olarak kullanmayı “kabul etmiş” duruma düşer.
Terör en sert geri tepen silahtır.
Türkiye bunu unutma lüksüne sahip değildir.
Bu kadar yanlış karar olur mu?
FATİH Sultan Mehmet Köprüsü'ndeki onarım nedeniyle oluşan trafik keşmekeşine çare olarak hükümet köprü geçişlerini "bedava" yaptı.
Bana sorarsanız bundan daha hatalı bir karar alınamazdı.
Köprülerdeki taşıt trafiğini azaltmak yönünde bir adım atmak gerekirken, tam aksine taşıt trafiğini artıracak yönde bir adım atıldı.
Oysa yapılması gereken çok açıktı.
Köprüleri bedava yapmak yerine belki de geçiş ücretlerini artırmak ama buna karşılık Kabataş ve Eminönü' nden kesintisiz araba vapuru seferleri düzenleyip araba vapurlarını bedava yapmak daha doğru bir çözüm olabilirdi.
Hatta belki İstanbulluları iki yaka arasında otomobil kullanmadan geçmeye teşvik için, Şehir Hatları vapurlarının ücretsiz kullanımı bile bir çözüm olabilirdi.
Böylelikle köprülere olan talebin biraz olsun düşmesi sağlanırdı.
Hükümetin "Köprüler ücretsiz" kararı, şeker hastasına bedava şeker vermek gibi bir durum oluşturdu.
Karayolları'na Frankfurt'tan bir örnek
HAZIR köprüden bahsetmişken, Karayolları'na biraz "aşırma akıl" vereyim.
Yıllar önce Frankfurt Havaalanı'nda pistlerden birinde bakım çalışması yapılacaktı.
Avrupa'nın en yoğun havaalanlarından biri olan Frankfurt ta o zamanlar 3 pist vardı ve 3 ü de sürekli bir doluluk yaşıyordu.
Pistlerden birinin kapatılması, havaalanında büyük bir kargaşaya yol açacak, hem ekonomik kayıplar yaşanacak hem de kullananlar büyük sıkıntı yaşayacaktı.
Frankfurt Havaalanı'nın yönetimi ilginç bir yöntem uyguladı. Tamirat yapılacak pisti tamamen kapatmadı.
Sadece gece, uçuşların yoğunluğunun azaldığı saatlerde pisti kapattı.
Gece çok yoğun bir çalışmayla 30-40 metrelik bir bölüm kırılıp, onarılıp yeniden hızla betonlandı ve özel sistemlerle hızla kurutuldu. Bazı günler bir günlük aksamalar oldu ama genelde pist açık tutuldu ve uçuşlarda büyük aksaklıklar yaşanmadı.
3500 metrelik pist, uzun süren ama kimsenin hissetmediği bir biçimde yenilendi.
O dönemde Frankfurt a uçan pilotlar bunu gayet iyi hatırlayacaktır.
Boğaz köprüleri de aynen böyle bir yöntemle onarılabilirdi.
Gece trafiğin düştüğü saatlerde köprünün bir bölümü kapatılır, gidiş-geliş diğer bölüme aktarılır, her gece hummalı bir çalışmayla bir bölüm onarılır. Belki çalışma, sürmesi gerekenden daha uzun sürer ama vatandaş çile çekmez.
Keşke 10 Maçakızı olsa
NAZARBAYEV, 50 liralık lahmacunuyla meşhur Maçakızı Otel de 35 kişilik grupla yemek yemiş ve 34 bin dolar hesap vermiş.
Türkiye için ilginç bir haber.
Ama aslında lüks turizm ülkeleri için vakayı adiye.
Bence Maçakızı çok doğru bir iş yapıyor.
Yıllarca "ucuz turist cenneti" diye yakındığımız Türkiye yi pahalı turistle tanıştırıyor.
Dünyanın önemli tatil beldeleri var.
Buralarda da hep bazı lüks mekânlar.
Mesela Sardunya'da Billionaire Club.
Hadi gidin bakalım 35 kişi eğlenin, yiyin için.
100 bin Euro'dan az hesap gelirse dişimi kırarım.
Hadi onun adı Billionaire Club.
O zaman St. Tropez veya St. Barth's taki Niki Beach'e gidin.
35 değil 10 kişi gidin. Şöyle bir eğlenin. Birkaç şampanya açtırın, birkaç iyi şarap. Bakalım 50 bin Euro mu vereceksiniz yoksa 60 bin mi?
Ben söyleyeyim.
100 bine kurtulursanız kendinizi şanslı sayın.
St. Tropez'de ve Sardunya'da 20 Euro'ya yemek yiyeceğiniz yer de var, 100 bin Euro'ya eğleneceğiniz yer de.
Bodrum'da da öyle.
Kimse kimseyi zorla Maçakızı'na sokmuyor.
Ama dünyada öyle bir sonradan görmelik, öyle bir hak edilmemiş zenginlik var ki, bunlar az para verirlerse eğlenemiyorlar.
Ne kadar çok hesap öderlerse kendilerini o kadar eğlenmiş sayıyorlar.
Türkiye de ne yazık ki, özellikle de turizm bölgelerimizde bunu yapan yoktu.
Maçakızı becermiş.
Keşke Bodrum'da, Antalya'da, Marmaris'te, Göcek'te Maçakızı gibi 10 yer olsa.
Değil kızmak, şapka çıkarmak lazım.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Cep telefonlarına harcadığımız paranın 10'da birini bile olsa kitaplara harcadığımız zaman
Kaynak
http://www.fatihaltayli.com.tr/content.cfm?content_id=8130
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir, teşekkür ederiz.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!