Edebi Düşünceler
Satranç araştırmacıları yazıyor ki, oyun başlarken satranç ustalarının genellikle ilk hamlelerinin %80’i doğrudur. Yalnız yapılması gereken korkusuzca ilk hamleyi oynamaktır. Ancak farklı hamlelerde gelebilir akla. Uzun bir süre düşündükten sonra yapılan hamlelerde yanlış olabilir.
Öyle ki, edebiyatta bunun benzerleriyle karşılaşabiliyoruz. Kimi zaman ‘’ bir solukta yazmak’’ meselesi ilk hamleye benziyor. ‘’ İlk hamle’’ den korkmuyorsun ve bir solukta yazıyorsun.
Bilindiği gibi bu da – bir solukta yazmak- insana bahşedilmiş yeteneğin bir yönü, bir belirtisidir. Bazen yetenek Wells’in kahramanları gibi gözle görülmüyor, gizli kalıyor.
Kimi yazarlar bilgilerini öyle güzel aktarırlar ki satırlara, okudukça okuyası geliyor insanın. Bazen de bir kitabı bir defa okuyorsun ve uzun yıllar geçiyor o kitabı tekrar okumak istiyorsun, ama cesaret edemiyorsun. Çünkü ebedi olarak sende öyle derin izler bırakmış ki, sanki ikinci kez okuduktan sonra o his ve heyecanın kış aylarında su yüzeyinde oluşan buz tabakasının, güneş çıktığında onun etkisiyle eriyip yok olduğu gibi olacağından korkuyorsun. Öyle kitaplarda vardır ki, mıknatıs gibi her zaman seni kendine çeker, belli zamanlarda yeniden okuma hissi uyandırır. Don Kişot gibi.
Dostoyevski şöyle yazıyordu: ‘’ Don Kişot ahiret mahkemesinde insanlığı temize çıkarabilir ‘’.
Geçenlerde okuduğum binlerce eser arasından satır satır kendime yakın bulduklarımı işaretlediğimi farkettim. Kimisinin üzerinden yıllar geçmiş, zaman- mekan hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece okurken önem verilmesi gereken cümleler diye geçiririm hep aklımdan, o zaman da öyle yapmışım. Kitaplığımda tekrar tekrar okuduğum eserlerin sayısı bir hayli fazladır. Ki bu eserleri nice yıllar okuyacağım gibi geliyor.
Belli konularda bir yazı yazmak istediğimde sabahtan akşama kadar onu düşünüyorum ve devamlı okuduğum tarih kitaplarını, yazılmış makaleleri, denemeleri tek tek hafızamı zorlayarak hatırlamaya çalışıyorum; hatırlayamadıklarımı ise yeniden incelemeye koyuluyorum. Yetenek bahşedilmiş olsa da günlerce sürüyor düşünceleri toparlamak.
Yazmaya başamadan önce ise, düşündüğüm şey edebiyat ile insan arasında müthiş bir ilişki olduğu. Kitapla, yazıyla da insan arasında telepatik ilişki olduğuna inanıyorum. Bunu düşünerek her kelimeye, satıra ayrı bir özen gösteriyorum.
Telepati yoluyla yazar eserini yazdıktan sonra kitapla yazar arasında hiçbir bağ kalmıyor. O bağ, sadece eseri yazana kadar. Kitabın kendisi bağımsız bir hayata başlıyor. Eser, ya hemen ölüyor ya da asırlarca korunarak çeşitli okuyuculara ulaşmayı başarıyor. Eserler korunurken de eserin okuyucusu için yazar hakkında ayrı bir yer oluşuyor zihinlerde.
Yazarların hayatı öğrenilir, onun müzesi açılır, ismine sokaklar, kendine anıtlar yapılır. Fakat bu tamamen resmi bir olaydır. Yazar için asıl olan, eserlerinin milyonların eline ulaşmasıdır.
Sanata verilen değer de burada çıkıyor ortaya. Eğer okuyorsak, biliyorsak tarihi, yaşıyorsak bugünü; korkmadan, tek hamleyle oluşturabiliriz edebi düşüncelerimizi.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!