HAYATIN DİĞER YANI
Her yıl olduğu gibi bu yılda 3 Aralık engelliler günü kutlandı.
Ülkemizde anneler günü, 8 Mart dünya kadınlar günü, 3 Aralık engelliler günü, 14 Şubat
Sevgililer günü, vs… bu günler birer özel gün olup her yıl kutlanmakta.
Keşke eşitlik olsa da engelliler günü ya da diğer günler hiç kutlanmazsa!
Her gün yaşanan sıkıntı ve zorlukları tek bir gün hatırlamak o acıları hafifletmediği gibi diğer günlere de hiçbir olumlu fayda sağlamıyor.
Onların hayatı herkesin hayatından iki kat daha fazla zor. Herkesin sağlık gibi bir serveti var. Onlar bu servete sahip olmadığı için, toplumun ve duyarlı bir devletin desteğine ihtiyaç duyuyorlar.
Onların hayatı özetlenecek kadar kolay değil, hepsinin acıyı giyinen ayrı ayrı hikâyeleri var. Farkınlalıklarının fark edilip yok sayılmayacak bir eşya olmadıklarının bilinmesi ile hayata katılmaları gerektiği kabullenmelidir.
Her şey olanaklar dâhilindedir. Olanak sağlandığı taktirde zorlukları aşmak çok da zor olmasa gerek, şu ölümlü hayatı taşımak! Çaba sarf etmeden başarı elde edilmez, yorgun bedenlerine rağmen hayat mücadelesi veren herkes yapabileceği iş ile var olma gayreti vermekte.
Yaşadığımız hiçbir şey tek başına anlam ifade etmez. Acılarımızı, mutluluklarımızı, ekmeğimizi, değerlerimizi, sevinçlerimizi ve yaşadığımız zorlukları paylaştığımızda hayatın anlam ifade ettiğini görürüz.
Bedensel engellerden dolayı toplumdan soyutlanan insanların da hayata karışıp kendi kavgalarını vermeleri, çalışıp ayakları üzerinde durmaları gerektiğini öğrenmesi ve öğretmesi gerekiyor.
Karşılaştığımız zorlukların bizleri yıldıramayacağını kendimize, çevremize topluma ispat etmemiz gerekiyor. Bunu da sağlanan istihdam sayesinde çalışarak yapabiliriz.
Eşitlik sağlandığı zaman insanların yaşadığı o zor koşullar kendiliğinden ortadan kaldırılacaktır.
Bizler bugün karşılaştığımız çarpık mimari yapıtların uygun hale gelmesi için çalışıp çabalarsak, bizden sonra ki insanlar hiçbir sıkıntı yaşamadan hayatlarını sürdürebilme olanağı elde etmiş olacaktır.
Bir hastanın ömür boyu kullanması gereken cihazların ne kadar büyük bir maliyet olduğunu da burada vurgulamak gerekiyor. Kullanılan bir akülü sandalyenin ömrü tahminen beş yıl olduğu gibi bir ila iki yıl arayla biten akülerin değişimini de hastanın kendisi karşılamakta.
Aküler bittiğinde yürüyemeyen bir insan dur duvar arasında kalmaya mahkûm hale gelebiliyor. Bu nedenle devletin bu gibi ömür boyu kullanılması gereken mekanik araç ve gereçlerde destek sağlamalıdır.
Günümüzün gerçeği kabul edilemeyen, iyileşemeyen bir yara olan bakış açımızı onarıp, duyarlılığımızı ortaya koyup örnek teşkil eden bir topluluk halinde entegre olup çağdaş insanlar halinde gerçeklerimizi kabullenip yola devam etmeliyiz.
Kimimiz yaşadığımız acılara mükâfat, kimimiz yaşadığımız mutluluklara bedel ödeyeceğiz. Fakirin ekmeğinden çalınırsa günah, zengin malından verirse sevap olur.
Her neylersek kendimize eyleriz… Kazancımızda bize… Günahımızda bize… Zararımızda bize… Biz başkalarından, başkaları bizden kaçabilir! Ama şu bir gerçektir ki, oda kişi kendinden asla kaçamaz. Dilerim hiç kimsenin günahı ya da yaptığı kötülükten dolayı kişiyi kendisinden kaçmak zorunda bırakmaz…
Asıl engel bedende değil, beyindedir. Beyindeki engeller aşıldığı sürece her şey çok daha kolay hale gelecektir.
Hiç kimsenin, hiç kimseyi küçümsemediği, adaletin olduğu, eşitliğin sağlandığı huzurlu bir dünya da yaşamak herkesin hakkı…
Hayatın diğer yanında mücadelenin, acının, hüznün, çabanın, başarının, haykırışın, özlemin ve var olmanın yüzü var. Belki de hiç görmeyi istemediğimiz o yüzler hayatın gerçek anlamını belirliyordur kim bilir!
Engelli ve engelsiz kavramı ortadan kaldırılmadığı, insan ayırımcılığı yapıldığı sürece bizler o engellere takılı kalmaya devam edeceğiz.
Bedeninde engel olduğu için “beyni de Engellidir” muamelesi ile karşılaştığımız ve bu zihniyeti taşıdığımız, hep birilerine gebe yaşamaya itildiğimiz için biz engelleri aşamayız.
Toplumun bir engelliye bakış açısı şu; nasıl görünüyorsanız o görüntünüzle değerlendiriliyorsunuz.
Sosyal yaşantınızda yanınızda bir refakatçi yoksa tek başınıza neyinize güvenip sokağa çıkıyorsunuz gibi ağır ithamlara maruz kalabiliyorsunuz. Dahası siz kendinizi onların gözünde ifade de edemezsiniz. Varsa bir derdiniz siz anlatamazsınız sizin yerinize refakatçiniz anlatmalıdır.
Ve maalesef ki, hala çarpık mimari yapıtlar inşa edilmeye devam ediyor. Hala engelli yapamaz, edemez düşüncesine takılı kalarak onları dört duvar arasına iterek, (engellilerin) yaşam standartlarını kısıtlayarak, sosyal hayattan uzaklaştırılarak onlar düşünülmeden, yok sayılarak yollar, rampalar uygun olmadan yapılıyor. Hala engelleri kaldırmaktansa “engellileri kaldırmak daha kolay geliyor.”
Kadercilik oynamayı bırakıp hayatı dramatize etmeden gerçeklerimizi kabul ettiğimiz gibi kabul edilerek yola devam etmeliyiz.
İnsanların özgürlüğü kısıtlanmadığı, imkânların verildiği yerde ağlayan değil hep gülen insanlar görürüz.
Bütün acılar, olumsuzluklar, zorluklar, çıkmazlar hayatımızın dadı, tuzu ve süsüdür…
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!