O BUGÜN DOĞDU..
Küçük torunları dede bize yavru deve alır mısın diye sordular.
O ne yapacaksınız yavru deveyi diye sordu.
Torunları oynayacağız yavru deve ile dediler.
O benim deve alacak param yok ki, ben deve olayım benimle oynayın dedi.
Dizleri üzerine çöktü. Torunları sırtına bindiler, oynadılar.
Bu torunlarının çok hoşuna gitmişti. Bazen O namazda secdede iken torunları yine sırtına binerlerdi. O onlar üzerinden ininceye kadar secdeden kalkmazdı.
Günümüz dedeleri ve nineleri namazda iken torunları kazara önlerinden geçince nasılda celallenip kızıyorlar değil mi?
O doğduğu, büyüdüğü vahşi, cahil çöl kanunlarına ve kudretli hükümranlara karşı tek başına karşı gelerek, her türlü haksızlığa, eziyete maruz kalıp, tabulara ve putlara karşı çıkıp “la ilahe illallah” diye haykırmıştır. O’na gel bu davadan vazgeç, ne istersen verelim, istersen başımıza geç emir ol dediklerinde “ bir elime ay’ı bir elime güneşi verseniz ben davamdan vazgeçmem” diyendir.
10 sene sonra terk etmek zorunda kaldığı öz yurduna inanan ordusu ile dönüşünde kimseden intikam almadı. Amcası Hamza’yı öldürüp, karnını yararak kalbini çıkaran katilden bile kan davası gütmemiştir. O vahşiye söyle ricada bulunuşu ne kadar duygulu. “ lütfen fazla gözümün önünde olma! Seni görünce amcam Hamza aklıma geliyor, yüreğim sızlıyor.”
Yaptığı her şey gibi bu yaptığı da örnek olmak içindi. Kendinden sonra yolundan gidenler kan davası gütmesinler diye.
O tozlu topraklı yolda yürürken, yolda bulunan taşları eliyle yol kenarlarına kaldırıp koyardı. İnsanlar yolda yürürken takılıp düşmesinler, rahat yürüsünler diye.
Bugün bu modern çağda ona inananlar, yayara ait kaldırımlara nasılda koca koca arabaları saygısızca, küstahça park ediyorlar değil mi?
O eşi ile birlikte muhabbet ederek yürürdü yolda. Bazen eşi ile yolda koşu yarışması yapardı.
Bugün onun yolundan gidenler onun getirdiği din adına nasılda kadınlarına vahşice kıyıyorlar, öldürüyorlar, ne garip değil mi?
O en büyük sosyal adaletçi idi.
“işi ehline veriniz.”
“komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.”
“işçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz”
O en güzel hayvan sever idi.
“hayvanlarınıza taşıya bilecekleri kadar yük yükleyiniz.”
“hayvanlarınızın iyi bakınız. Yemlerinden kısmayınız.”
O en uygar idi.
“bilim inananın yitik malıdır. Bilim nerede ise gidip almalıdır.”
“ellerinizi yemekten önce yıkayınız.”
“temizlik imanın yarısıdır.”
O bir devlet başkanı olarak bu dünyadan ayrıldığında ardında bıraktığı maddi mirası şunlar idi.
''iki Bürd-i Yemeni elbise, bir izar-i Ummani, iki Sahari elbise, bir kenarlı rida, bir yemen kabası, pamuktan dokunmuş ve dikilmiş bir elbise, bir beyaz kilim, bir kenarı işaretli siyah kilim, bir büyük gece çadırı örtüsü, üç takke ve iki kulaklı başlık bulundu. Bunlardan başka altın, gümüş ve diğer şeylerden bir nesne yoktu..''
Ey sultanı resul!
Biz sana layık olamadık. Bizi affet sen.
Ey Allah’ın sevgilisi! Biz seni özde değil sözde sevdik. Özümüzde bir anlaşılmaz bir riya derdi var.
Ey efendiler efendisi! Sen bize yinede şefaat eyle ki Allah affetsin bizleri.
Şahsen çok şanslıyım. Çünkü onun oğlunun adından adım.
Ve ben şimdilik çok bahtsızım. Çünkü onun yoluna harcanmamış bu can hala bu tende.
"Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedi-ninnebiyyi ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!