SONBAHARA İNAT
Gözlerim kapalı düşüyorum yollara nereye gittiğimi bilmeden sonbahar yaprakları gibi savruluyorum uzaklara. En soğuk kış günlerini bile hissetmeden yürüyorum yalın ayak. Şımarık bir rüzgâr gibi dağıtıyorum tüm düşlerimi. Kuş cıvıltılarıyla farkına varıyorum uyandığımın. İçimde kopan fırtınayı dindirmek için devriliyor gövdem. Üstünü örtüyorum yüreğimi kamçılayan gidişlerin orospu terk edişlerini…
İlkbaharda kalma sıcaklıkların yetmiyor, yokluluklarda avuntular katran karası gecelerin dibine vuruyor. Kadehler ardı ardına geliyor yokluğunu içiyorum içim üşüyor. Yüreğimin sarhoşluğu gözlerimden akıyor. Zaman acılarımı çoğaltırken mutluluğa dair tüm yaşanmışlıkları geride bırakıyor. İçimde çığlık atan gerçekleri sustururken yalanlar aldı başını gitti.
Öncesi sonrası yok yaşanacakların, kara yazılmışsa kahrolası kaderin bırakıp gitmek gibi bir seçeneğin yok. Yalana, yalancıya aldırış etmeden, yaşayabilmek ne mümkün.
Ne mümkün hakka hakikatleri gizleyebilmek… Acılar büyüdükçe, mükâfatı çoğalır. Kim bilir belki de ilahi adalettir düzeni sağlayan!
Arka sokaklarda yaşayanlar mıdır hep ağlayanlar, yoksa ışıltılı sokaklarda geçenlerin yüzlerimidir hep maskeli olan…
Kışa hazırlanan mevsime merhaba der aylar, sonbaharın yüzüne tüm çiçekler solar.
Hiç söylenmemiş bir şarkının sözlerinde gizlenir sevdam.
Tarifi imkânsız bir ayrılığın dilinde susar öfkem.
Bir sessiz duruştur bazen hayat. Bazen de, taşıdığın masumiyet yeter içinde bulunduğun tüm çirkinlikleri silmeye... Ama yinede gözlerimizi alamayız sürgün etiğimiz kişilerin üzerindeki pezevenk duruşa olan iğrenç bakışları...
Bazen öyle çıkmazlara saplanır ki yüreğimiz, acaba yeniden kendimizi bulabilecek miyiz diye dalarız uzaklara kendimize yabancı...
Kendimi tanımasaydım eğer kendime yabancı olurdum…
Hümanist, kırılgan, mütevazı, vicdanlı bir o kadarda duygusalım, ancak hainleri yüreğimde taşıyacak kadar geniş ve güçlü değilim. Biraz da İstanbul gibiyim, bir yanı masum insanlarla aydınlık diğer yanı kötü insanlarla karanlık…
Şiirlerin izinde yürümek gibidir şair duruşu... Duygular şiirlere salınırken, sevgiler alkış tutar yüreklerde... Şairin yüreğinde tebessüm eden bir çocuk gibi büyüyen derin bir şiirim ben...
İhanetin iki dudağı arasında kaldım…
Gün batımını arkama alıp sevgiliyi düşlüyordum, oysa düşlerim kör karanlığın dudağında bıçaklanıyordu o vakit...
Her inanışın ardında bir aldanış, bir ihanet, bir yargı, bir hayal kırıklığı ve birde pişmanlık duruyordu.
İnsanları anlamak çok zor, ne zaman gölgemize basıp yürümeyi öğrenirsek ancak o zaman insanları da anlayabiliriz.
Hüzünlerimi düşlerime, acılarımı mutluluklarıma, ayrılıklarımı özlemime, sevdamı yüreğime gömüp yeniden gülmeyi öğreneceğim. Ve hayallerimi yakıp yeniden ısınacağım sonbahara inat…
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!