ŞÜPHELER GERÇEK OLUR (SA) ?...!!!
Bir gün usta çırağa seslenir; işini dikkatli yap…Dikkatsizlik başarısızlığın sebebidir diye..;İşte o günden sonra çırak ustayı dinler ve attığı her adım öncesi binler kere düşünür…
Bu bağlamda memleket meselelerine bakıyorum da düşünmek bir yana bilerek başarısızlığa adım atmakta yarışıyor bizim mebuslar. Her mebusun ağzında bir dönem daha kaybettik, bir dönem daha kazandık. Mübarekler sanki kendi yaşamlarındaki kayıpları millet defterine yansıtmakta mecburlar.
Bakınız kimileri ‘’Ergenekon Hadisesi’’ üzerinden rant sağlıyor,
Kimileri kaset , film hadiselerinden,
Kimileri geçmiş dönem sorgulamalarından
Kimileri de demokraside çirkeflik oyunları oynayarak….
Hadiseler görünürde kişisel, zararları ise müşterek halkın üzerine endeksli…
Ya düşünceler çerçevesindeki korkuların akıbeti gerçeği yansıtmaya namzet olursa..!!!
İşte o zaman vay halimize…
Ülke sınırları tarla sınırlarına dönüp, mahalle kavgası misali millet kavgaları çıkacak.
Sokak ortasında adam yaksan, dönüp bakacak kimse bulamayacaksın..
Türk dili ve edebiyatı diye bir ders kalmayıp eğitimde ‘’Kayıp Ülke’’ modeline geçmiş olacağız.
Ahlak sınırlarını aşmış olup, ahlaksızlık için yarışır duruma geçeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı azınlık durumuna düşecek.
İşte kötümser tablolar bunlar…Ya bizler aklımızı kaçırdık, geleceğe ümitle bakma gözlüklerimizi kaybettik, yada bizi yönetenler bizleri çok fazla düşünüyor ..
Her ikisi de olasılık olsa da var olan bir şey var o da;
Ülke ateş çemberinde ….
Bu ateş çemberinde yapılması gerekenleri hep birlikte programlayıp hayata geçirmeliyiz.
Yoksa ateşle barut misali ne zaman alev topuna döneceğimizi bekler dururuz.
Senaryolar senaristler tarafından yazılır, araya birkaç figüran koyup birde başrol oyuncusu iliştirilir senaryonun içine. Alın size beyaz perde de unutulmaz bir sahne. Ama Allah ülkemiz için acılara gebe unutulmaz sahneler hazırlatmasın.
Bir ülke düşünün yıllarca bilinenler, yıllar sonra bilinmeyenlerle yer değiştirsin. Yada görünenler görünmeyenlerle. Doğrular yanlışlarla, karanlıklar aydınlıklarla…
Ve sonra bir kalk borusu çalsın;
-Uyan halkım diye…
Adam sormaz mı sonra ‘’Bizi kim yıllarca uyuttu ‘’ diye.
Bizim çocukluklarımız zaten özenle seçilmiş hikayelerle geçmedi mi;
Kırmızı başlıklı kız ile korkulara esir olmadık mı
Alaaddin’in Sihirli Lambası ile hazırlara alıştırılmadık mı,
Kül Kedisi Sinderella ile hizmetçi tiplemeleri izleye izleye hizmetkarlığa terfi etmedik mi,
Kemal Sunal filmleri ile Ali,lere, Ayşe ve Fatma’lara kahkahalarla gülmedik mi,
Amerikan filmleri ile Amerikan’ın koruyucu ülke imajını sevmedik mi ?
Sonra kalkıp Şüphelerden bahsediyor…Bunlar şüphe değil senaryonun korkulu rüyası…Artık yeter sanırım ..
Ya rüyadan uyanalım, yada senaryonun kontrolünü elimize alalım.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!