banner238

banner228

banner220

banner245

banner246

banner247

banner309
03 Ekim 2025 Cuma

Kız kıza deniz keyfi

YOLDAKİ TOZ

20 Kasım 2012, 03:48
YOLDAKİ TOZ
YOLDAKİ TOZ

İlahi müzik Allah'a ulaşmanın bir başka yolu olarak görülmüştür. Bazen de İslamiyet'i yaymanın bir yolu olarak kabul edilmiştir. Türk tasavvufun da bunun en güzel örneğini, gerek yaşam öyküsü gerek eserleri ile Mevlâna'dan öğrenmiş bulunmaktayız. Mevlâna bu uğraşı sonucunda gerek Allah'a yakınlaşma da gerek insanlara kendini anlatmada büyük ve farklı bir yol kat etmiştir.

Birkaç yıl önce şans eseri ya da kader diyelim, Naseem Nahid ile tanışmış oldum. Kendisinden kısaca bahsetmek istiyorum. Amerika'da doğmuş ve gençlik çağına kadar orada ailesi ile yaşamış Müslüman bir bayan. Şu an da evli ve iki erkek evladı var. Aynı zaman da kendisi moda tasarımcısı. Açtığı web sitesinde tasarladığı kıyafetlerin satışını yapıp, maddi anlamda ailesine destek vermeye çalışıyor.

Bu kadar değil tabi ki uğraşları. Küçük yaşlardan beri ailesinden gelen Tasavvuf müzik aşinalığı ile ritim saz çalmaya başlamış. Şu anda da Anadolu'nun özgün bir enstrümanı olan bağlama 'ya gönül vermiş ve öğrenme aşamasında.

Ben Naseem Nahid ile tanıştıktan sonra öğrendim ki; o sadece bu özellikler ile uğraşan güzel bir yürek olarak kalmayıp, aynı zamanda da hatıra sayılır bir geçmişi olan Debu İlahi Müzik Grubu'nun da önde gelen bir üyesi. Gruba tef çalarak eşlik etmektedir.

Debu'dan bahsedeyim biraz. Müzik tarzlarını belirli bir kaideye bağlamak yanlış olur. Söyledikleri eserlerin sözlerinde Yüce Allah'a duyulan aşk ve övgülerden bahsediliyor. Grubun doğuşu Amerika'da New Mexico eyaletine bağlı küçük bir şehirde başlamış. Zamanla orada İslam ve Tasavvuf ile ilgilenen Şeyh Fattah'ın önderliğin de grubun müzisyenleri birer Sofi olmuşlardır. Amerika'da yaşadıkları zamanlar, sadece belirli bir bölgeye ki; bulundukları bölge de fazla Müslüman yaşamadığı için, sadece dostları ve misafirlerine Tasavvufi Müzik yapan grup, aynı zaman da dergahlarında manevi duygularını açığa çıkarmaya ve ilahiler söylemeye devam ediyormuş.

1997 yılında grubun bir kısmı Amerika'ya yakın olan Dominik Cumhuriyeti'ne, tabiri caizse hicret etmişler. Amerika'da olduğu gibi orada da fazla Müslüman halk yaşamıyormuş, grubun Amerika'da kalanları daha özgür ve yabancılık çekmeyecekleri bir yaşam alanı özlemi çekiyorlarmış. “Bir gece Şeyh Fattah'a bir ilham gelir. Yakaza halindeyken kulağına Endonezya fısıldanır. Bunu ilk olarak eşine anlatır ve buraya hicret ettikleri taktirde İslami hayatı daha özgür olarak yaşayacağını hisseder.” (1) Debu Resmi Web Sitesi Benim Naseem ile tanıştığım gibi Şeyh Fattah da internetten Endonezya'da yaşayan Üstat Şeyh Uqbah ile tanışır. Tanışma ve tanıma faslından sonra Üstad'a Endonezya'ya hicret etmek istediğin anlatır ve Mart 2009 da Endonezya'nın Cakarta adasına varmış olurlar. Daha sonra Endonezya İslam Üniversitesi tarafından, din dersleri vermek üzere Sulawesi adasına davet edilirler. Gözden uzak küçük bir köyde Endonezya İslam Üniversitesi'ne ait Darul Mukhlisin Medresesi'nde kalmaya başlarlar. Üniversite öğrencilerine Kur-an ve Hadis eğitimi verirler. Bununla yetinmeyip İngilizce de öğretirler. Her namazdan sonra Şeyh Fattah'ın zikir halkası oluşuyormuş.“Gel halkaya gir halkaya.”(2) Debu Resmi Web Sitesi

Öğrencilerini tanıyan şeyh, bu gençlerin yeterli ve doğru İslami bilgiye sahip olmadığına şahit olur. Zikre ve Kur-an'a ağırlık vermeye başlar. Çünkü burada ki Müslüman gençlerin çoğu Kur-an okumayı ve namaz kılmayı bilmiyordur.

Şeyh ve ailesi burada 2 yıl kalır ve 2001 yılları başında Cakarta adasına geri dönerler. Burada yaşadıkları tecrübeler onları İlahi müziğe daha çok sarılmaya teşvik eder ve bu düşünce ile yeni enstrümanlar kullanmayı öğrenmek için adımlarını atarlar.

Debu müzik faaliyetlerine başlar Fakat Amerika'da kurdukları Dust (Dust on the Raod -Yoldaki Toz) grubundan farklıdırlar. Dust grubunda şarkıların çoğunu kendisi söyleyen Şeyh Fattah artık yeni kurulan Debu'ya şarkı söylemiyor. Grubun birinci kuşak müzisyenlerinin çoğu yeni kurulan gruba eşlik edemiyor. Birkaç birinci kuşak müzisyenden başka artık ikinci kuşak müzisyenler Debu'ya enstrüman çalmaktadır. Grubun kadrosu ve yapısı değişmiş. Şeyh Fattah odasına çekilip, Allah aşkı için şiirlerini yazmayı daha çok benimsiyormuş. Daha önce sadece İngilizce yazdığı şiirleri artık Endonezya dilinde yazıyor. Bir süre sonra da Türkçe dilini geliştirdikten sonra, Türkçe 'de yazmaya başlıyor.

Grubun yeni ismi Debu'dur. Anlamı ise ( Dedu-Türkçede toz anlamına gelmekte) korunuyor. “

Biz o doğru yol üzerinde yürümeye layık değiliz; çünkü biz sadece yoldaki TOZ hükmündeyiz. Bu ne demek, biz değersiz ve kıymetsiziz.

Bütün bu kainat varlığını Vücud-u Vahid'den (Vahdet-i Vücut' an) ödünç almış Toz'dur.

Bizimle TOZ arasında, Allah tarafından insana konuşma, irade ve şekil verilmesinden başka bir fark yok. Toz O'nun iradesine bağlı her nereye olursa olsun inip konabilir.

Biz hepimiz Toz'uz.” (3) Debu Resmi Web Sitesi

Şimdilerde Debu konserlerine devam ediyor. Grup ise yeni elemanlar ile büyümeye devam ediyor. Grubun bestelerini yapan, Şeyh Fattah'ın şiirlerine hayat veren besteci ve Ana solist Mustafa Ibn Daood. Mustafa; grup üyelerinin bahsettiği gibi gurubun lokomotifi. Bunların yanı sıra dört çocuk babası ve müzik alanında usta olmasından başka Endonezya dili, İspanyolca ve Arapça’yı akıcı olarak konuşuyor. Şu sıralar aktif olarak Türkçe öğreniyormuş. Bu kadar meşguliyetin içinde akşamları kardeşi ve arkadaşlarıyla spor yapmayı da ihmal etmiyormuş.

Grubun diğer üyelerinden de bahsetmek isterdim fakat beni asıl ilgilendiren konuyu artık anlatmak istiyorum !

İlahi Müzik derken neyi kastediyoruz bilemiyorum. Yani müziğin İlahî olması için Allah için yazılması mı lazım bu tartışmaya açık bir konu aslında. Neden böyle diyorum ? Çünkü her şeyin başlangıcı gibi müziğinde başlangıcı, aşk olabilir mi sizce ? Bence çok büyük ihtimal, hatta tek ihtimal budur.

Müzik de diğer güzel sanatlar gibi zaman ve yıllar içinde gelişti, kalabalıklaştı. Bir zamanlar müzik, doğanın kendi sessiydi. Sonra enstrümanlar icat edilmeye başlandı. Biri icat etti, diğeri ona ekleme yaptı. Zaman geçti sanatları birbirine katmaya başladık. Gördük ki daha güzel ve daha anlamlı oluyor. Sözler çıkmaya başladı aniden, ahenkli ve alabildiğince anlamlı sözler. Kim aşık olmuştu bilemeyiz ve yahut kimler düşünmüştü böyle güzel icatları. Müziği de, hayatın kendisi gibi gelişi güzel gelişmişlikler olarak kabul edebiliriz sadece. Geçmişi çok uzun fakat araştırması çok zor ve yorucu bir hikaye sadece.

Zamanın bir yerinde ki tarih ile hiçbir zaman aram iyi olmamıştır. Mevlâna Celaleddin Rumi, İslam ilminden aldığı öğretileri, kendi şairlik yeteneği ile harmanlayarak çok büyük eserler bırakmıştır bizlere.

Mevlâna'nın ilk öğretmeni olan babası Bahaeddin Veled, oğluna yalnızca dini bilgileri değil. O zamanın bilimsel bilgileri; matematik ve astronomiyi de öğretmiştir. Bir süre sonra Mevlâna babasını o sonsuz yolculuğa uğurlar ve eğitimine kaldığı yerden devam eder. Bu sefer eğitimine, Seyyid Burhaneddin Muhakkak isminde bir Şeyh'in önderliğinde devam eder. Bu süre zarfında Halep'te Halaviye Medresesi'nde kalmış, Şam'da Makdisiyye Medresesi'nde öğrenim görmüştür. Önemli bilginler ve sofiler ile tanışan Mevlâna onlardan etkilenmiş ve onları etkilemiştir. Arap ve Fars edebiyatını yakından takip etmiş, Yunanca öğrenmiştir.Yunan şiirleri ve felsefecilerini kendi dilinden okumuştur. Ama tüm bunlara rağmen onun yaşamında ki devrimi sağlayan insan Tebrizli Şemseddin Muhammed'dir.

Tebrizli Şems'in hayatı Mevlâna gibi belli değildir. Gittiği yerlerde dini mekanlardan çok, kervansaray ve hanlarda kaldığı rivayet edilir. Çok gezmiş ve çok görmüş bir derviş olan Şems, bilindik inançlara inanmayan, alışılagelmiş ibadetlere uymayan, Sofiler gibi giyinmeyen aykırı bir kişilik olmuştur. Onun Melameti Ya da Kalenderî meşrebine bağlı olduğu da söylenmektedir. Kişiliğinde İsyancı, eleştirel ve ele avuca sığmayan yönleri vardır.

Mevlâna, Şems ile tanışmadan önce, medresede ders okutan, camide vaaz veren, eli öpülüp duası alınan bir bilgindir. Şems ile tanıştıktan sonra hemen hemen bütün bunları bırakmış, sema dönmeye ve müzik ile alakadar olmaya başlamıştır. Eskiden uğraştığı şiire tekrar dönmüş fakat bir farkla. Eskiden şiirlerinde dini vurgulayan Mevlâna, artık şiirlerinde Aşk'ı konu alıyordu. “...dinim aşktır benim, senin yüzünü gördüm göreli.”

Aşırı tutucu olan Konya halkının kulağında fısıltılar yayılmaya başlar. Tebrizli Şems' e karşı bir düşmanlık başlamıştır. Buna karşı fazla dayanamayan Şems çareyi Konya'dan kaçmakta bulur. Fakat Mevlana Şems'in peşini bırakmayacak ve büyük oğlu Bahaeddin'i Şam'a yollayarak Şems'i tekrar Konya'ya getirecektir. Kentin yobazları Mevlâna'nın küçük oğlunu da kullanarak Şems'i öldürtürler. Onlar sanırlar ki Şems ortadan kalkar ve Mevlâna eski haline geri döner. Fakat yanılmışlardır, Şems, Mevlâna'nın hayatında sadece bardağı taşıran bir damla olmuştur. Onun içinde var olan bu güzellikler sadece Şems sayesinde tetiklenmiş ve ortaya çıkmıştır.

Mevlâna Aşk için yazmaya devam eder. Onun için artık ne var ne yok Aşk'tır. Onun için Aşk, varlığa duyulan aşktır. Çiçeğe, böceğe, hayvana, kadın veya erkek ayrımı olmadan insana duyulan Aşk'tır.

Müzik, şiir, resim yahut sanatın diğer alanları. İlk akla gelen konu, yaşamımızda da en önemli yeri olan Aşk'tır. Aşk öyle bir büyü olmuştur ki tarihimizde, ne var ne yok adamışızdır kendimizi asırlar boyunca. Bu aşk bazen insana duyulmuştur ve bazen yaratıcıya. Dillerimiz farklı olmuştur. Tenlerimiz, renklerimiz, ırklarımız. Düşüncelerimiz farklı, yaşadığımız coğrafyalar farklı olmuştur. Çoğu alanda ortak yönlerimiz bulunmamıştır belki, fakat Aşk buluşturmuştur bizi ortak bir noktada.

Debu'da şiirlerinde ve müziklerinde bu Aşk'ı anlatmaktadır. Grup elemanları öyle çeşitlilik içindedirler ki. Farklı ülkeden halklar ve farklı coğrafyalardan enstrümanlar çalınmıştır. Farklı diller konuşan, farklı yemekler yemiş olan, farklı siyasal ve politik ülkelerde büyümüş olan bu insanlar bir Aşk'da buluşmuşlardır.

Şeyh Fattah'ı günümüz Mevlâna'sına benzetmekteyim aslında. Her ne kadar uzak bir coğrafyada yaşamış olsa da, onun yüreğinde ve zihninde bir Mevlevi öğretisi olduğunu görmemiz çok zor değil. Allah Aşk'ı uğruna şiirler yazmakta, ilahiler söylemektedir. Bunu içinden geldiği gibi, başkalarına benzemek için değil, başkalarından ayrılmak için hiç değil. Sadece Aşk uğruna yapmaktadır. Öğrencilerine bu Aşk'ı fısıldayan Şeyh Fattah, bu öğretiyi Mevlâna gibi müzik ve şiir ile başarmıştır.

Dinimizi de gerici bir zihniyet ile öğretmemiştir. Öğrencilerine din bilgileri dışında, İngilizce başta olmak üzere farklı bilgiler öğretmiştir. Bunun yanı sıra enstrüman çalmaya teşvik etmiştir. Onun kapısı, Allah Aşk'ı için yaşayan tüm insanlara açık olmuştur. Onları dergahına kabul etmiş, aralarında müzikte yeteneği olanları ise gruba dahil etmiştir.

Mevlâna şu sözler ile seslenmiştir insanlara Aşk için.
“Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel.”

Şeyh Fattah ise kelimelerin farklı ama seslenişin ve anlamının aynı olduğu şu sözlerle dile getirmiştir insanlara daveti.
“Hadi Müslüman ve Hindu! Bunu beraber diyelim, Lâ ilâhe illallâhu, Bir nağmeyle söyleyelim! Hey Budist ve Hristiyan oğlu! Hep beraber söyleyelim, Lâ ilâhe illallâhu, Bahçelerine girelim.”

Sözler ve diller farklı olsa da, kültürler ve yaşam tarzları birbirinden uzak olsa da, tek bir Aşk vardır ortada. Yaklaşık sekiz yüz yıl ara ile dünyaya gelen bu iki büyük insanın ortak noktaları bu Aşk'tır. Aynı zamanda bu Aşk'ı ikisi de şiir ve müzik ile dile getirmiş olmanın farklılığını bize tattırmışlardır.

Büyük insan Mevlâna'yı tekrar saygıyla anıyor, Şeyh Fattah'ı da yürüdüğü kutsal yolda sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.

beylikdüzü - beylikdüzü haber - beylikdüzü haberleri- beylikdüzü haberci - beylikdüzü haber merkezi - beylikdüzü belediyesi - beylikdüzü sakinleri
BEYLİKDÜZÜ HABER

Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!

  • Ad Soyad:

  • Yorum:

  •  

    @name x

  • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    HAVA DURUMU
    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
    EN ÇOK OKUNANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    banner230
    EN ÇOK YORUMLANANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    ARŞİV