Bulutların gölgesinden doğar aşk.. Günün her vakti çileyle yoğruluyorken, omuzlarına yük vurulmuş beli bükük hamal, hayatını toprağı tohumlamaya mıhlamış köylü, şehrin toz ve dumanını yutan robotlaştırılmış şehirli… Ve belki o gün kime rastlayacağından habersizliklerle nefes alıp veriyorken insan, belki beş sene önce bir benzinlikte mazot alırken gördüğü, kim bilir onun yanından öncesinde kaç kere geçtiği hiçbir zaman o birlikteliğin hayalini kurmadığı ve kurmayacağını düşündüğü zamanlarda o tek bilinmeyenli kimselere aşık oluyor insan..
Aşık olmanın, gözün gördüğüne bağlanmasıyla olduğunu sanmıyorum.. Aşık olmak, demokrasi gibidir, bilirsin fakat o ortalıkta yoktur.. Gördüğüne aşık olduğunu sananlar yanılıyorlar, İstanbul gibi bir şehirde milyonlarca insan içinden neden o kişi? Yani niçin dün süper markette gördüğün güler yüzlü kasiyer değil veya otobüs durağında beklerken rastladığın eli kitaplı kız ve hatta her gün binaya girerken rastladığın komşu kızı…
Ahh! Bazen insanın elinde olmuyor hayat, ölmek istiyorsun ölemiyorsun, karnına ağrılar giriyor çaresini bulamıyorsun, etrafa aval aval bakıyorsun hissedemiyorsun ve en önemlisi sevmek istiyor ve fakat korkuyorsun.. Korkuyorsun çünkü sevmek nedir bilmiyorsun, çünkü aşık oluyorsun çünkü hiç beklemediği bir anda kaleye gelen şuta şaşırmış ebleh kaleci gibi hissediyorsun.. Çünkü ölüm gibidir aşk.. her an ensende bitiyor bir soluk, kimi zaman rüzgarı nefes sanıyorsun..
Bilemezsin nerede olduğunu, kiminle olduğunu, iyi mi kötü mü olduğunu kıyamazsın , yeri gelir kızar kederini ucu alevlenmiş sigaranda ararsın.. kimimiz muhatap bulabiliyor sormaya fakat bu yöntem kalbi yoruyor.. beklemekle de olmuyor.. hava kararıyor bulutlar yerinde dursa da gölgeleri yok oluyor.. soğuyorsun, kim bilir belki o günü iple çekiyorsun.. çünkü insanoğlusun sevmeyi seviyorsun…
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!