banner238

banner228

banner220

banner245

banner246

banner247

banner296
26 Nisan 2024 Cuma

CEM YILMAZ 51 OLDU HİÇ BU YAŞA GELECEĞİM AKLIMA GELMEMİŞTİ

ÖLÜM YENİDEN DOĞUŞTUR UKBAYA

15 Haziran 2015, 18:22

ÖLÜM YENİDEN DOĞUŞTUR UKBAYA

“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebut 57)  Mutluk sondur ölüm. Faniliğin yegane göstergesi, delilidir. İnsana ebediyetin yalnız ahrette olduğu gerçeğini biricik ifadeyle anlatan hakikattir. O yokluk aleminde yokluğun bizatihi inkişafını gözler önüne sergiler. Tasavvufi pencereden bakıldığında “Hiçlik Makamının” en elzem köprüsüdür. Zira vuslata o köprüden geçmeden ulşmak mümkün değildir. Bu yüzden de Sevgililer Sevgilisi bize hadislerinde : “Lezzetleri yok eden ölümü çok anınız.” Buyurmaktadır.

    Allah’tan geldik ve Allah’a döneceğiz inancını göğsünde harmanlayan Sufi, aşkın her tecellisinde göğsünde tomurcuklanan mutlak göçün ümitli istemi, onun seyri sülukundaki disiplininde en mühim yardımcısıdır.Ölüm, kavuşmanın diğer adıdır. Rabbe ilticadır ölüm. Fenadan bekaya adım atmaktır. İşte bu yüzden Sufi, Mevlana’nın hevesiyle içlenir…Fani olandan baki Olan’a meylini çevirir. Mü’min kafir gibi ölümü yokluk bilmez. Aksine yeni bir hayatın başlangıcı olarak bilir onu. Ölümü öldürmüştür ruh ikliminde ölümsüz sevdasıyla…Ölümsüz sevdayı Ab’ı Kevser’inmübarek Sahibinden devşirerek içirmiştir, nakşetmiştir gönlüne. Gönlünde inşirahlar başlatan o hakiki aşkla ölümün ıssızlığını aşkın yedi veren güllerinin mis kokularıyla kuşattığı baharlarında şenliğe dönüştürmüşitür. Tıpkı Mevlana Hz.leri gibi ölüm gecesini Şeb-i Arus’a (Düğün Gecesi’ne) çevirmiştir.

     Dünyadaki gurbet hayatının sona ermesi akabinde Cemalullah’ı görme bahtiyarlığına ermek ümidinin yegane yoludur ölmek… Ölmeyi sevmek. Ölmekten korkmamak, ölmekten kaçmamak…Aksine ölüme iman edip, damadın gelinini özlemle beklemesi gibi sevinç ve heyecanla Sevgili’ye kavuşma anını beklemek… Bu duyguları en coşkulu bir şekilde anlatan Şairimiz Necip Fazıl’a kulak verelim bakın ne de güzel anlatıyor ölümü:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... 
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?... 
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun ! 
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! 

              Prof.Dr.Emine Yeniterzi’nin “Sevginin Evrensel Mühendisi MEVLANA”    eserinin rehberliğinde ölüm kavramı üzerindeki seyrimize devam edelim. Yazar, Mesnevi’nin mimarı olan gönüller Efendisi Mevlana’nın bu konudaki düşüncelerinin tasavvuftaki iki çeşit ölüm anlayışından beslendiğini irdeler.Ki onlar:” Zaruri Ölüm ve İradi Ölüm” dür.İnsanın kendi seçimiyle olan İradi ve İhtiyari Ölüm anlayışı; tasavvufta “Ölmeden önce ölünüz!” ifadesiyle ifade edilen; insanın nefsinin elinden kurtulması, dünyaya ait isteklerini terk etmesi, ve bütün benliğini Allah’ın varlığında eritmesi anlayışıdır. Peki tasavvufta “Fena fillah” makamı olarak vasfedilen “İradi Ölümü” Mevlana’nın lisanıyla nasıl ifade edebiliriz?

       Diyor ki derya gönüllü Mevlanamız:” Onun yanında iki ben sığmaz. Sen:”Ben!” diyorsun; O da “Ben!” diyor. Ya sen öl! Ya da O ölsün ki, ikilik kalmasın. Fakat O’nun ölmesi imkansızdır. Bu ne hariçte, ne de zihinde mümkün olur. Çünkü O, bakidir, ölmeyen bir diridir.(Furkan 58)  Ve altın vuruşu şöyle vurur Mevlana:”O, o kadar lütufkardır ki, imkan olmuş olsaydı senin için ölürdü. Fakat madem ki O’nun ölmesi imkansızdır, o halde bu ikiliğin yok olması ve O’nun sana tecelli etmesi için, sen öl. (Fihi Mafih 38-39)

      Bu altın ifadeler, insanın yaşam serüveni boyunca “Ölmeden önce ölünüz!” Peygamber düsturunu ihya ederek, nefsini öldürüp ruhunu yüceltmesini, kendisiyle; Yaratıcısı arasında engel olan dünya ve nimetlerine olan bağlılıktan ve bağımlılıktan kurtulmasını öğütler. Dünyayı yolculuğu esnasında bir yolcunun dinlenmek üzere bir ağacın gölgesi altında mola vermesine benzeten Allah Resulü (S.A.V)  insanın ebedi hayatının ahirette olduğunu, dünyadaki hayatın sadece bir mola anlamı taşıdığını, onun geçici ve aldatıcı nimetleri için değil, ahretteki hayatın ebedi ve nimetlerinin tükenmez olduğuna vurgu yapmışlardır. Nefsi isteklerin öldürülmesi elbette kolay değildir. İnsan, dünya yaşamında bir eğlenme ve avunma içindedir. Her yeni gün tekrarladığı yemek, ,içmek, uyumak, çalışmak gibi   eylemler, ancak ibadet eylemiyle anlam kazanır ve ona manevi bir enerji olarak geri döner. Dünya mezrasında her ektiği ekin ona ahirette büyük ecirlerle geri dönecektir. O yüzden dünyayı ahiretten ehven bilmek, ahiret için çalışmayı ana amaç yapmak Sufice düşünüşte” Ne cennet istemi ne de cehennem korkusu ile değil Allah rızası ve hatırı için amel yapma” anlayışını doğurmuştur.

           Gelelim Zaruri Ölüme… Bu, her canlının tadacağı tabii ölümdür.Bir tükeniş veya yok oluş değil, ruhun can kafesinden kurtulup, maddi alemden ayrılması, manevi aleme geçmesi yani insanla Allah arasında ki perdenin kalkmasıdır.

Kur’an’da bu olay Kaf suresinde” Biz senden bugün gaflet perdeni kaldırdık.” İfadesiyle anlatılır. Dünya da gaflet perdesinden göremediği bir çok büyük hakikati insan, ölüm kapısından girerek çıplak gözlerle görebilecektir. Yine Mevlana’nın Mesnevisinin ilk beyitlerinde ki Ney örneklemesi de bu ayrılığı, gurbeti simgeler….Kamışlıklardan ayrılan Ney, Cennette ki hayatından dünyaya gönderilen Adem oğlu ile bağdaştırılır. Onun, dünyada ki  gurbet yaşamının ölümle asıl vatanına ve Sevgilisi’ne kavuşması olarak anlatılır. İnsan bedeni ölümlüdür. Ruh ise hay ve baki olan Allah’tan kopma bir parçadır, ölümsüzdür. Bedenin ölümle yok olması, insanın Rabbine, ruhunda aslına avdet etmesi olarak yorumlanır.

Yine inleyen Ney’in nağmelerini akıttığı yüce gönle kulak verelim bakın ne güzel fikirler neşet etmiş Gönül Pirimizden letafetle:

“Ölüm kavuşmadır, kin gütmek değil.(Rubailer 38)  Ve ölürsem de ben, öldü demeyin. Çünkü ölüydüm, dirildim; dost aldı götürdü beni. (Rubailer 100)

Sevgili aldı götürdü dünyada ki İyilik ve Aşk Rehberini…O “Şeb-i Arus” dediği (Düğün Gecesinde) aşkını arz etti aşk uğruna adadığı ömrünün Aziz Sahibi’ne…

Demlenir yürekler o demde sevgi halkasında Pirler Piri Mevlana varken…Güneşi andıran muhabbetlerle gönüllerde bir bir doğan sevdayla seslenir erenlerine, sevenlerine…O incitici olmamayı öğütler daima incinsenizde…Gönlü, Rahmanın nazargahı bilmektir erdemlik, insanı, kainatın biricik gerçeği, Rabbinin halifesi ve o yüce Peygamberini nurlu yolunun asil ve onurlu takipçisi olarak tasavvur etmektir felsefesi…

 O aşkın dirilttiği canların ölümsüzlük iksiri içmişcesine hayatın hezeyanlarını üstüne yığmasına aldırış etmez. Başını huzurunda eğdiği yüce makama tazim eder…Secdede söylediği ulvi zikrini kalbinde çoğaltır aşk yardımıyla… Nefsin galebe çalıp zehrini akıtmasına izin vermemek için iman kapılarına sığınır. İlla hu! Diyen Arifler halkasına yapışır… Sevgisini gönlüne rota yapar. O Sevgili’nin hatırına uykusuzluğu uykuya tercih eder. Herkes sıcak yatağında uyurken, o Rabbi’nin zikriyle meşguliyeti yeğler. Böylece nefsinin fitilini söndürür, nefsi ölür, sesi çıkamaz olur. O dem Rabbin rıza makamı ona aşikar olur.       

       Gönlünü hakikat güllerinin enfes kokularıyla ferahlatan Ariflerin, ölüme nazarları ve yaklaşımları elbette yolumuza çerağ olacaktır. Biz Hazreti Pir’in salık verdiği elzem öğretilere gönül peçelerimizi sonuna kadar açmakla, “Dünya hayatının aldatıcılığına, avutuculuğuna ve hatta saptırıcılığına aldanmamak ve ondaki fani hayatın kapılarını bize kapayıp ahretin ebedi kapılarını bize açan ölümü kavramaktayız. Zaruri Ölüm’ü son kez Mevlana’dan itinayla dinleyelim:

“Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit bir şüpheye düşme.

  Bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem, işte o zaman yazık yazık demenin sırasıdır. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık deme. O vakit benim buluşma ve görüşme zamanımdır.

Beni kabre indirip bırakınca; sakın elveda elveda deme. Zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir.

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan gelir ki?

Sana bakmak görünür ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür; ama o canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?

Hangi kova kuyuya salındı da dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyu da feryat etsin? Bu tarafta ağzının yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hay-u huyun, mekansızlık aleminin fezasındadır. (Divan-ı Kebir III/ 169)

               Ölümü öldüre yüce sevdaların hamisi gönüllere sahip olabilmek dileği ile…

                                                            Ayşe  Ciplioğlu Kaş

 

 

        

          

 

 

web tasarım - grafik tasarım - web yazılım - seo - seo yazılım - web reklam - web yazılımcı- web tasarımcı -
Æ SEO YAZILIM

Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!

  • Ad Soyad:

  • Yorum:

  •  

    @name x

  • UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
    HAVA DURUMU
    Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
    banner251
    EN ÇOK YORUMLANANLAR
    BUGÜN
    BU HAFTA
    BU AY
    ARŞİV