Üret-Genç Türkiye

Bu ülke insanının genetiğinde var üretmek. Asırlar boyu dünya ekonomisini elinde tutmuş bir güzergaha ve kültüre sahip. Hatta bu bahsettiğimiz öyle bir konum ki, modern dünyanın şekillenmesinde mihenk taşı olmuş sayılı başat köprülerinden biri. Peki son 200 yılda ne oldu da üreten Türk Toplumun’dan tüketen Türkiye’ye büründük?

Burada konumuz elbette tarih değil. Sizi tozlu tarih sayfaları arasında boğmak da niyetim değil. Basit sorularla günümüz ekonomi dünyasının ülkemizde ki iz düşümlerini gözlemleyelim. Bugünün uluslar arası ticaretinde sınır var mı? Koca koca ekonomi profesörlerinin anlattığı liberal ekonomik sistem günümüz dünyasında ne kadar işliyor yahut işleme alanı mevcut ? Güçlü ekonomiler üreten kesim mi yoksa Pazar ağı oluşturabilenler mi? Türkiye bu sorulara verilebilecek cevapların neresinde?

Pek çoğumuzun kendi perspektifinden yukarıda ki sorulara cevapları olacaktır. Burada doğru yada yanlışı tartışmıyoruz. Dikkat çekmek istediğimiz konu ülke ekonomisini ve doğal olarak kendi ticaretimizi nerede konumladığımız. Ülke şartları bizi öyle bir hale getirmiş ki günlük ticaretimizden gün sonunda eve ekmek götürebiliyorsak kardayız. Nereden nereye,  sürekli ve akışken bir ekonomik coğrafyadan,  statik ve üretkenlikten uzak Pazar ekonomisine.

Dünya siyasal tarihine geçmiş neredeyse tüm –izm madolyonlarının arka yüzünde ki  sömürü düzenlerini görmemek saflık boyutunda ki körlükten başka bir şey olmayacaktır. Peki sistemin adamı olmak sizi köle yapar mı? Tarihçilerin pek çoğunun hak vereceği gibi ‘’dönemi koşullarına göre kavrayabilme’’ prensibi ticaretin tarihsel dönüşümünde de geçerli olacaktır. Bu nedenledir ki odaklanılması gereken nokta siyasal fantezileri bir kenara bırakıp, güncel piyasa şartlarında sektörel argümanları verimli kullanabilme kabiliyeti, yaptığınız ticarette sizi bir adım öne taşıyacak ve bunu sürekliliğe dönüştürdüğünüzde de artık piyasanın sayılı iş bilen ticaretçilerinden biri konumuna getirecektir. 

Fark ettiğiniz üzere burada anahtar kelime ‘’Güncel’’. Tabi kavram noktasında bahsettiğimiz sadece günü yakalamak anlamında değil, gerektiğinde günün ötesine geçip konumlanabilme becerisi de günümüz ekonomilerinin olmazsa olmazlarından. Eskilerin deyimi ile ‘’iş bilenin, kılıç kuşananın’’ gerçekliğinden yola çıkarsak, doğal kaynaklara sahip, nüfus yoğunluğu olan, vasıflı istihdam potansiyeli mevcut 21.  Yüzyılın Türkiye’sinde;  Ar-Ge ’ye, bilişim teknolojilerine ve elbette vasıflı emek verimliliğine, 20. Yüz yılın son deminde ki  ticari zihniyetine tekabül kopyala – yapıştır şeklinde yaklaştığımız sürece, gün sonu raporu almaktan öteye geçemeyeceğimiz,  acı bir reçete olarak karşımıza çıkacak olandır.

Hangi dönemde ticaret yapılmış olursa olsun ticaretin ortak dinamiği sürekliliktir. 21. Yüz yıl’ın ticari faaliyetlerinde tüm geçmiş dönemlere ek günümüz teknolojilerinin ulaştığı sürat artı bir fark oluşturmaktadır. Artık güncel piyasalarda sorulan soru ‘’ nihai kullanıcıya en hızlı nasıl ulaşırım’’dan başkası değildir.  Bilgi, süreklilik, hız !!! ticaret okyanusunda yol alacak kaptanların yanlarında bulundurmaları gereken olmazsa olmaz pusula…

Şimdiden pusulanızın şaşmaması dileklerimle, bir sonraki yazılarımda buluşmak üzere…